Haberler
Dersim’in Temel Taşlarına Saldırı
Dersim’in ezeli düşmanlarının,’eşkıya, talancı, soyguncu’ gibi alçaltıcı suçlamalarını adeta teyit eden üslupla, İdare Ağa’yı ‘horoz hırsızı’ yapan bu derginin sorumluları hangi akla ve vicdana sahipler acaba?
Başkaları tarafından imal edilen naylon sap takılmış bir tunç çekiç, Dersim binasının temel taşlarını parçalamaya mı yöneldi?
Yüz yılardır Dersimi yok etmeye çalışan Osmanlı imparatorluğu, 1800’lü yılların başından beri, her Dersim seferine çıkmadan önce Koçan aşiretini ve özellikle İdare İbrayim Ağa ailesinin varlığını hesap eder.
Koçanları ve İdare İbrahim Ağa ailesinin merkez Dersim’in batı kanadında ciddi bir kale gibi durduğunu istilacılar hiç unutmazlar. Bu nedenle, biri Cumhuriyet döneminde olmak üzere, defalarca sadece Koçan aşiretine yönelik tedip ve tenkil harekatı düzenlenmiştir.
Dersim coğrafyası ardı arkası gelmez saldırı ve kıyımlarla iyice daraltılıp iç Dersimliler bu günkü Tunceli sınırları içine hapsedildikten sonra, istilacıların Dersimilere yönelik menfi propaganda suçlamalarının başında ‘soyguncu, eşkıya, talancı’ gibi terimler gelmekteydi.
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde zaman zaman ordu ve devlet yetkilileri, bir çok Dersim ağası gibi İdare Ağa‘ya da misafir olur, diyalog yoluyla Dersim’den uzaklaştırmaya,ya da Dersim’e ihanet çizgisine çekme manevraları yaparlar.
Bir türkünün mazisine bakalım.
Dersim dört dağ içinde.
Gülü var bağ içinde
Dersimi Hak saklasın
Bir gülüm var içinde…
Kimilerinin Dersim’i anlamadan söyledikleri bu Dersim türküsü, İdare oğlu Seyidxan Ağa ya aşken yazılmıştır. Dersimi komple tedip için tüm ön hazırlıklar yapılmıştır. Abdullah Alpdoğan Dersim’in köşe taşlarını diyalog ustalığıyla yerinden sökme turlarına çıkar. İdare Ağa’nın hanesine kızı ve eşi ile misafir olur. Elazığ başta olmak üzere, istediği ilde mal mülk verme vaadinde bulunur ama İdare Ağa’nın hanesi kabul etmez. Alpdoğan’ın kızı Seyidxan Ağaya aşık olur ve bu aşk türküsünü yazar.
Kızın bu güzel türküyü yazan aşkına rağmen, Seyidxan ağa Alpdoğan’ın kızı ile evlenmeyi reddeder. Çevrede biri der ki; ‘Paşanın kızını alırsan, aşiretimizn srtı pek olur’. Paşanın kızı bize gelin geldi mi biz Dersim’in karşısına geçmek zorunda kalırız’ der Seyidxan Ağa.
Dersimliliğinden feragat etmeyerek her türlü mal mülk ve refah teklifini reddeden İdare Ağa ailesi, Elazığ Buğday Meydanı’nda idam dahil, soykırım, dağlarda donarak ellerin ve ayakların kesilmesi, sürgün gibi Dersim’in her türlü kötü kaderinden payını almıştır. Dağ gibi Cemşi Ağanın bacağının kesilmesinden sonra, koltuk deynekleriyle Elazığ’da gezdiğini gördüğüm de, Ali Boğazı’nda bir kayanın ağır ağır ilerlediğini seyreder gibiydim.
Adı ‘MA’ olan bir derginin ilk sayısındaki hezeyana bakalım.
Bu dergiyi çıkaran hemşerilerimizin (MA) denen binlerce yıllık kutsal kültün bu coğrafyanın asıl sahiplerinin hangi derin sırlarını bağrında gizlediğinin farkında mıdırlar bilmiyorum.
(MA) adı ile çıkan bu dergide, keşke İdare Ağa gibi Dersim’in temel taşını kırıp parçalamaya yönelme hezeyanına düşen kişinin yazısına dikkat etselerdi. Zira kadrosunun tamamı Dersimli olan bu dergiyi çıkaranları İdare Ağa konusunda ciddi bir fikir sahibi değillerse yazıklar olsun derim.
Dersim’in ezeli düşmanlarının,’eşkıya, talancı, soyguncu’ gibi alçaltıcı suçlamalarını adeta teyit eden üslupla, İdare Ağa’yı ‘horoz hırsızı’ yapan bu derginin sorumluları hangi akla ve vicdana sahipler acaba?
Zira başkaları tarafından naylon sap takılmış tunç çekiç görev başında ise, Dersim binasının temel taşlarını kırmaya muaffak olamayacağını bilmeli.
Dersim’e en çirkin suçlamaları yakıştıran ırkçı faşist Reşat Hallı gibilerinin torunları, ‘Ma’ dergisini okusalar, bu derginin muhterem kadrosuna belki teşekkür ederler.
‘Bakın Dersimli ağalarının torunları Reşat Hallı gibi dedelerimizin Dersim hakkında yüzyıl önce yazdıklarını teyit ediyorlar diyecekler. Ma dergisine baktım, Düzgünbaba var, ana dilimiz var, Weliyé Uşené Yimami var. Ciddi değerlerimizin neşredildiği bu dergiye söylemek istediklerimi o değerlerin hatırına söyleyemiyorum. Bir Dersimli olarak, dergiden bu utancın mimarının açıklanmasını ve bir de özür bekliyorum.
Gerçeğe çevir yüzünü
Alçağa indir özünü
Pişirde söyle sözünü
İçinde ham bulunur
Şah Hatayi
Mehmet Gülmez
Temmuz 2013
Cafer
30/07/2013 at 07:00
Sevgili mehmet selam! MA dergisinde bu yazıyı yazan ve buna göz yuman yayın kurulu dersimlidir.Ama şuna inanıyorum bu arkadaşlar ne yasamlarında Dersimli olabilmiş nede geçmişinde Dersime bir baglıljıkları, nede bu uğurda bedeller ödemiştir.katliama ugramışlardır ama sadece o dönem orda olmalarından başka bir şansızlıktan veya sadece Dersimli olmaktan başka bir suçu var. ben bu arkadaşları anlayabiliyorum.çünkü bu arkadaşlar Ağustosun sıcagında soguk buzgibi bir pınardan ne kadar susarsan susa neden su içilmedigini, akşam karanlıgında bir derecikten atladıgında bir bebek iniltisi duyargibi olduğunu,alibozagı şelalesinin önünde akşama doğru neden her seferinde ürperip bir acıyla uzaklaştıgimızı,veya taner okulunun önünden gece geçerken neden hızla uzaklaştıgımızı veya Dürnekarın altındakı akçaağaçlarla kaplı yayla yerinin bir ziyaret gibi korunduğunu ve ordaki o pınarın hep o günkü gibi korunduğunu bilselerdi.ve eger 1980 e kadar bu toprakları gönüllü terk etmek ihanettir diyen o bir bacagının bir parçasını munzurda kaybetmiş birinin yakınında büyümüş olsalardı.Düsmana teslim olmamak için elele verip kayadan kendini atan Dünyalar güzeli ASLI ile NAZLI kardeşlerin acısını agıda dökmüş SEYİT olan babanın agıdıyla büyüseydiler. veya Hozat hükümet konagında bir işin oldugunda girişteki o 4 veya beş basamaklı merdivene neden basmak istemedigini hissedebilseler ancak o zaman Dersimin Delisini de Hirsizini da anlayabilirler.başka söyleyecek bir şey bulamıyorum. Ama o arkadaşlar eger isterlerse nedenleri anlatmaya hazırım.