Haberler
Kardeşliğin değil Aleviliğin İnşası…
Bir Sünni cemaat, Aleviler adına Aleviliğe yapacağı müdahaleler için vakıf kuruyor, cami ve cemevini aynı avluda buluşturuyor. Murat edilen, Sünnileri ve devleti mutlu eden ‘makul bir Alevilik’.
KELİME ATA*
Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan’ın daha geçen hafta düzenlenen İnanç Önderleri Toplantısı’nda yaptığı konuşma, cami-cemevi projesi AKP -cemaat ve İzzettin Doğan üçgeninde Aleviliğe dair ne tür toplum mühendisliği çalışmalarının yapıldığını deşifre eden ve gelecekle ilgili ipuçları veren çok kıymetli bilgiler içeriyor.
Doğan, tıpkı devlet gibi güvenlik konseptiyle ele aldığı Aleviler konusunda hükümeti uyardığını, hükümetle birlikte vakıf kurulması konusunda uzlaşma sağlandığını belirtiyor ve “Bir davetiye geldi. Devletin kendisi Hacıbektaş Vakfı’nın kurulması için 750 milyar lira para ayrılıyor. Ben bunu beceriksizce yetersizce değerlendiren bir hoca olarak, bizim amacımız Alevilerin bütünleşmesi ben çekiliyorum o halde dedim. Birçok dernekler kurulmaya başlandı. Sünni kökenli vatandaşların dernek başına getirilmesi bizim için onur sayılırdı. Ama Sünni olduğunu gizlememek kaydıyla” diyor.
Anlıyoruz ki İzzettin Doğan, hükümetin dedelere maaş verecek bir vakfın kurulması konusunda çok da şeffaf olmayan bir devlet projesine ortak olmak istemiş ama bertaraf edilmiş; cami-cemevi buluşmasına bakılırsa o da Gülen cemaatinin şefkat ve desteğine sığınmış.
Yontulması gereken Aleviler
Hükümet ve Gülen cemaati, “Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz” ifadesiyle anlamlandırılan bir yöntemi, uzun zamandır yürütüyor. Yani Fethullah Gülen’in deyimiyle “yontulması gereken Aleviler”in karşısına yapay örgütler çıkararak ve onları muhatap alarak Aleviliğe yeni bir elbise giydirmenin derdindeler. Amaç, Sünnilerin ve Sünni devletin kabul edebileceği, Sünniliğe benzeyen makul bir Alevilik inşa etmek.
Alevilerin inanç ritüellerini “sapıklık, cümbüş, eğlence” olarak gören egemen din anlayışının savunucuları, siyasi uzantıları, dini çevreler ve hükümetin, Aleviliğin Avrupa ülkelerinde bağımsız bir inanç kabul edilmesini içine sindiremediği ayan beyan ortada. Avrupa’daki gelişmelerin Türkiye’yi etkilemesi kaçınılmaz olduğuna göre, hazır Aleviliğin temel kurumları modern yaşam içinde işlevsizleşmişken, geleneksel dede-talip ilişkisi hasara uğramışken, Alevi örgütlülüğünün Aleviliğe dair sorunlara ve sorulara yanıt üretememesinin yarattığı boşluk devam ederken yeni bir Alevilik inşa edilmelidir. Yaşadığımız sürecin özeti ne yazık ki bu. Alevi Çalıştayı Nihai Raporu’nda cemevleriyle ilgili yapılan tespite bakalım isterseniz: “Bu mekanların birer ibadethane olarak kabul edilmesiyle cemevi- cami/ mescid ayrışmasıyla sınırlı kalmaksızın dinde ayrışma ve bölünmeye yol açılacak, bu da toplumsal birlik ve beraberliği bozacaktır.” Dolayısıyla sorunun tarafları “Aleviler, Sünniler ve devlet”. Bu müzakere masasına Aleviler adına elbette ki Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan oturacaktı. Alevi Çalıştayı’nın daha ilk oturumunda “önce tanımda anlaşalım” dayatması ve söylemlerindeki “solcu Aleviler” ötelemesi anımsanacak olursa Doğan’ın öne çıkarılması, teşvik edilmesi hiç de garip değil.
Sünni soslu Alevilik
Fethullah Gülen- İzzettin Doğan ve Doğan’ın hükümetle ilişkileri dikkate alındığında derinlerde kotarılmış bir teolojik ittifak açığa çıkar. Bu ittifak aynı zamanda güvenlik odaklıdır. Yani cami-cemevi projesinin kendisi teolojik, Mamak gibi tarihsel olarak solun güçlü olduğu bir bölgenin seçilmiş olması da siyasidir.
Cem Vakfı, kendi cemlerinde içerik olarak cami-cemevi buluşmasını zaten sağladı. Örneğin, ceme gelen başı açık kadınların eline başörtüsü tutuşturmak, kabul etmeyeni ceme sokmamak, semah dönenlere tek tip kıyafet giydirerek bir nevi üniformaya kavuşturmak, cemin içine ayrıca Mevlevi semasını sokmak, Alevi dedelerini gri pasaportla gizlilik içinde yurtdışına göndermek gibi ritüel ve uygulamalar teolojik sentezin yansımalarıydı. Sembolik olmadığı anlaşılan ve İstanbul Kartal, İzmir Çiğli, Gaziantep, Adana ve Çorum’da yapılması düşünülen cami-cemevi projesi, işte bu sentezin binası oldu sadece.
Kaldı ki, cami-cemevinin yanyana yapıldığı yerel örnekler de yok değil. Ordu’da, Zonguldak’ta, Amasya’da, Orta Anadolu’nun kimi illerinde cami-cemevi yanyana kullanılıyor ve bunların bir kısmı da cemaat eliyle kurulan ve adında Alevi- Bektaşi sözcüğünün geçtiği dernekler tarafından yapıldı. “Cami cemevi yaptırma dernekleri”nin de açılmaya başlandığını da bu vesileyle anımsatalım.
Yerel örneklerin sonuçları Sünniliğe benzeyen bir Aleviliğin oluşumu konusunda olumlu sonuçlar vermiş olmalı ki, daha büyük ölçekli Tuzluçayır örneği gündeme geldi. Bazı bölgelerde murat edilen şey elde edilmiş. Örneğin Zonguldak’ta “Namaz saatlerinde camide namaz kılan köylüler, daha sonra cemevinde cem ibadetlerini yapıyorlar”. Ha keza Fatsa’da Hz. Ali Cami ve Cemevi’nde vakit namazları kılınıyor istenirse cem oluyor. Caminin imamı da bir Alevi. Gülen’in “yontulmuş Alevi”si böyle olsa gerek.
Vakıf ve kurucuları
Tuzluçayır’daki örneğe dönecek olursak, üzerinde durmamız gereken bir başka konu projeyi uygulayan vakfın yapısı ve projenin finansmanı. Cami-cemevi projesinin hayırlı tarafı, kendilerinde Aleviliği şekillendirme misyonu gören Sünni çevrelerin ve de hükümetin Aleviliği dizayn amaçlı yapay örgütler kurdurduğunun deşifre edilmesi. Bu, spekülasyonu yapılan bir konu olmaktan çıktı ve gerçekliği sabit oldu. Artık hiç kimse “Cemaat de hükümet de Aleviliği inşa etmek üzere dernek ve vakıflar kurduruyor” cümlesine itiraz edemez.
Projeyi yürütmek üzere kurulan Hacı Bektaşi Veli Kültür Eğitim Sağlık ve Araştırma Vakfı, 2 Mart 2013 tarihli Resmi Gazete’deki bilgiye göre 60 bin lira sermayeli. Vakıf kurucuları Kemal Kaya, Mehmet Recep Tiryaki, Muharrem Tandoğan, Haydar Malçok ve Necip Kayalı. Haydar Malçok, İzzettin Doğan’ın vakfının da üyesi. Merkezi Ankara olan vakfın kuruluş senedinin noter onay tarihi 25 Aralık 2012. Oysa İzzettin Doğan, projeyi ilk telaffuz ettiğinde aylardan Nisandı. Demek ki, süreç epey gerilere uzanıyor. Vakfın amacı şöyle: “Türk toplumunun kültürel, bilimsel ve sosyal gelişimine hizmet etmek, verimli, etkin ve yüksek düzeyde eğitim ve sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesine katkıda bulunmak, Alevi ve Bektaşi kültürü başta olmak üzere Anadolu kültürlerinin yaşatılması ve tanıtılması doğrultusunda sosyal ve kültürel çalışmalar yapmak, yapılan çalışmaları desteklemek, Çağdaş ve Cumhuriyet ilkelerine bağlı Türk milletinin milli ahlaki manevi ve kültürel değerlerini benimseyen koruyan ve geliştiren insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşın görev ve sorumluluklarını bilen eğitim çerçevesi içinde katılımcı bir sivil toplum hareketi eğitimli ve sağlıklı nesiller yetiştirmektir.”
Masumiyet nerede?
Fethullah Gülen’in Gezi eylemlerini değerlendirirken “çürük nesil” dediğini anımsadığımızda vakfın amaçları arasında yer alan “sağlıklı nesil” vurgusu da çerçeve kazanıyor. Şimdi, Alevileri rencide eden, zavallı gösteren bir finansman modeliyle cemaat sponsorluğunda yapılan cami-cemevinin Aleviler açısından pratikte yaratacağı sorunlara da hiç değinmeden şu soruyu sormak istiyorum: Sünni bir cemaat, Aleviler adına vakıf kurma hakkına sahip olduğunu düşünüyor, proje geliştirip kendisine iktidar odaklarıyla ilişkiye meraklı bir Alevi buluyor, projesini kabul ettiriyor, üstelik inşaat ruhsatını “kültürel tesis alanı” olarak alıyorlar, ayrıca imarıyla ilgili süreci bekleyemeyecek kadar da acele içinde ise “Masumiyet bu işin neresinde?”
* Gazeteci/ Aktivist
radikal iki