Haberler
Dersim Davası ve İnandırıcılık Sorunu
Dersim davasına gönül verenlerin hepsi de dava adamı olduğuna göre neden bir araya gelip ortak bir karar ve duruş sergileyemiyorlar?
Dava adamları inandırıcı olmak zorundadır. Dava adamı, davasına koşulsuz, endişesiz, gösterişsiz ve hesapsız inanmalı ki mücadelesi, azmi ve hevesi doruklara çıkabilsin…
Dava adamı güvenilir olmalı, Bilgelikte yarış içinde olmalı; bilgiyi alma ve bilgiyi doğru kullanmada en önde olmalı.
Dava adamı birleştirici ve bağlayıcı olmalı…
Dersim davasının sürdürülmesi ve sorunun çözümünde sivil toplum kuruluşlarımız, siyaset adamlarımız, duyarlı insanlarımız, sanatçılarımız, yazar-çizerimiz ve yapımcılarımız hemen hemen hepsi aynı veya birbirine çok çok yakın söylemlere sahip olmalarına rağmen neden bir arada değiller?
Neden birleştirici olamıyorlar, neden bir araya gelemiyorlar?
Engelleyen ne?
Dersim davasına gönül verenlerin hepsi de dava adamı olduğuna göre neden bir araya gelip ortak bir karar ve duruş sergileyemiyorlar?
Madem yukarıda ifade edilen bireysel olumlu özellikler hepimizde var ve birbirimize çok yakın şeyler düşünüyoruz, peki neden birlik içinde hareket etmiyoruz da ciddi ayrılık, soğukluk, güvensizliklerle bu davaya zarar veriyoruz?
Pekii,
Bu durumda bize kim inanır?
Taleplerimizin yaptırım gücü ne kadar olur?
Haklı davamızı ne kadar omuzlayabiliriz?
Bencil, verimsiz ve sığ duruşumuzla bizler bu davanın altında ezilmez miyiz?
Birliğimizi körükleyecek adımları atmaktan sakınarak “benim dediğim olacak, benim dediğimin altında toplanın!” gibi… geri kalmış ‘ben!’ duygumuzu yıkmadan önümüzdeki zorlukları nasıl aşabiliriz?
Tablo karamsar, ancak umut tükenmez…
SEVGİLİ GENÇ DERSİMLİLER!
Tarihte ders aldığımız bazı liderler vardır. Tarihin akışını değiştiren, insanlığın gidişatını daha yaşanılır kılmaya çabalayan ve bu yolun patikasını yaratan liderler… Hemen hepsi, siz gençlere inanarak hayatını vermiş veya hayatta kalarak amaçlarını başarmışlardır.
Dersim davasında da sorumluluk yine sizin gencecik ve narin omuzlarınıza düşmektedir.
Biz, orta yaşlılar ve yaşlılar kirleniyoruz; kaygılarımız ve çıkarlarımız arasında kirleniyoruz…
Bu kirlilikle bu dava temizlenmez!
Öncelikli olarak bizden kurtulunuz!
Kalıplaşmış söylem ve doğmatik aklımızdan uzak durun!
Bilimsel ve evrensel öğretiler ile donanın!
Aktif, etkili ve birlik olmanın yollarını araştırın!
Dersim davasını yüreğinizdeki aşkla bir tutun!
Bu sevda sizin yıldızlaşan geleceğinizin ve onurlu duruşunuzun kimyasıyla yoğrulacaktır. Sizi siz eden, sizi var eden bu sevdadır. Hükümsüzlüğünüz üzerine kurulu oyunları tarumar edecek olan da bu sevdadır.
Aşkınız gibi, yarınınız gibi davanıza sahip çıkın!
Dersim davasında şiddet ve çatışma senayoları, yaratmak istediğimiz toplumsal yüzleşmenin önündeki en büyük engeldir. Dersim davası ne kadar çok konuşulur ve ne kadar çok doğru anlatılırsa o kadar güçlü ve bir o kadar çözüme yakın olur.
Siz siz olun, çabuk öğrenin ve çabuk yetişin! Yetişin ve kutsal davamızı biz dinazorların elinden çabuk alın!
Bildiklerimizi ağzımızdan kerpetenle alın, ama bizim ezberlerimizden uzak durun. Yeni adımlar ve yeni söylemler geliştirin.
Bizler, “postu kurtarma, çocuklarımızı büyütüp- yetiştirme, zengin ve kudretli olma” kaygılarımızı düşün dünyamızın önüne aldık. Ne yazık ki bu da süreklilik arz edince alışkanlık oldu. Atılan her adımda “başıma bir şey gelir mi? veya “ne çıkarım olabilir?”i düşünür olduk…
Günlük yaşam içerisinde, bu sistemin koşulları gereği bu çıkar yarışı kabul edilebilir ve anlayışla karşılanabilir. Ancak Dersim davasında yaşanan bu tür yaklaşımları ne tarih, ne insanlık, ne de Dersim’de asırlardır katledilen insanlarımızın ulu divanı asla kabul etmez…
Aslında ne düşünüyorum biliyor musunuz?;
-Seyit Rıza’nın, Qopo Usen’in, Besse, Zerifa Hatun ve Alişer Ağa’nın, Qamorra’ ve Usene seyd’in, İdare, Qamber ve Fındık Ağa’nın, Süleyman ve Civril Ağa’nın, Hese Gewe ve Usuve Mem Bal’ın…
Karadağların, Kazımların, İboların, Mazlumların, Süleymanların, Aydınların, Mürsellerin, Yeterlerin… ve daha adını sığdıramayacağım Dersim’in ana damarlarının biz gibi kaygılı ve çıkarcı dinazorlara hiç ihtiyacı yoktur, olmadı, olamaz da!..
Zamanın ruhu, yer yer bu damarları zaten kendini insanlığa hatırlatır… Şimdiye kadar nasıl hatırlattıysa, asırlardır yaşatılan ve verilen bedeller nasıl unutulmadıysa bundan sonra da yaşatacaktır…
Biz galiba, “hatırlatıyoruz!” deyip parsa ve hükümranlık toplama derdindeyiz…
Bizi dinlemeyin sevgili gençlerimiz, İkarus gibi bildiğinize ve inandığınıza uçun!
Karınca gibi yangına su taşıyıp, kelebekler gibi zamanın seyrine kanat çırpın!
Zamanın ruhu sizinle anlamlıdır.
Gelecek sizin özgünlüğünüzle anlamlıdır…
Ali Haydar KOÇ
murad
11/11/2013 at 08:52
ellerine saglik…. cesur bir yazi…