Haberler
Seyit Rıza Olabilmek…
Ve bir umudum yine Dersim gençliğinin narin omuzlarında kalmışken… Ben, haşa! Sey Rıza’nın yerine kendimi nasıl koyayım ve daha ne yazayım?..
Şu yazma işi öyle bir bela ki… Gelecek ki yazasın… İkinci gündür düşünüyorum; şurada aldılar, şurada astılar, şu şöyle dedi, şu böyle.. vs.vs. ‘anlatı diline girmeden ne yazabilirim?’i düşündüm çoğunlukla…
Ve, haşa! Sey Rıza’nın yerine koydum kendimi…
Ne kadar koyabilirim ki?
Benim bir oğlum var; kıyamam ki…
Benim Kardeşlerim var; kıyamam ki…
Benim dokunduğum, sevdiğim, kızdığım, küstüğüm yakınlarım var; kıyamam ki… Tırnağının kırılmasına kıyamam… Ben onların katledilmesini düşünemem ki…
Üstelik o kadar çok kıyılmış ve hayatımı amcasız, dayısız, dedesiz geçirmişken…
Ben kendimi Sey Rıza’nın yerine nasıl koyayım?
Üstelik küçük oğlu gözlerinin önünde asılmaya götürülürken…
Üstelik torunları, gelinleri, komşuları, akrabaları ormanlık içinde taranıp bombalanırken…
Üstelik, hayatın nefesinden bir salımlık alamamış yavruları; ve rahminde taşırken üzüm karası gözlerini ve muhtemel uzun kirpikli meleğini göremeyen gelinler hunharca katledilirken…
Üstelik, “bir candır, aldım taşıdım ‘qedu belara dür!’ diye koruma telaşındaki yaşlı ve yorgun canlar ateşler içine itilirken…
Üstelik, yaşlı ve yorgun haline rağmen Dersim’in birliğinden, dirliğinden dem vururken; dağ başında birkaç kişiyle yalnız başına kalmışken…
Üstelik, Demenu, Heyderu, Alişer ve Saan Ağalar yok edilirken; ve diğer aşiretlerden insanlarımızın, onları ‘aslanın ağzına atmanın memnuniyetini’ yaşarken…
Ve üstelik, Sey Rıza’nın katlinden bir mevsim geçmiş geçmemiş ki, ‘yalnızlığını’ paylaştığı Dersim insanının toplu kırımı tarihe yazılmışken…
Ve üstelik, mezar yerleri belirsiz ve ailelerine kemiklerinden bir tike bile esirgenirken…
Ve üstelik kız çocukları zorla ellerinden alınıp hizmetçiliğe ve kucaklara sunulmuşken…
Ve üstelik, geride kalanlar yıllar yıllar sürülmüş, aşağılanmış, insani değerlerin zerresini dahi yaşayamamış, ezilmiş, kimliksizleştirilmişken…
On yıllarca yıllık esaretten sonra yaralı ve çıplak, insanlıktan uzak, darmadağınık halleriyle memleket dedikleri ‘herdo vesayi’ye dönmeleri ve sonrasında insanlık değerlerinden kopuk, esaret ve yokluklar içinde onlarca yıl daha yaşamışken…
Ve uzun yıllar travmanın ve kimliksizleştirmenin etkisinden kurtulamadan sessizliğe boğulmuşken…
Sonrasında yürek taşıyan, bilinç edinen yeni kuşakların duygulu, asi ve yiğitçe duruşları nedeniyle binlercesi işkencelerden geçirilip katledilirken…
Ve sonrasında yeniden, yine yeniden yerinden yurdundan sürgün edilmişken…
Üstelik türlü hile ve oyunlarla değer yargıları zayıflayıp kimlikleri erozyona uğramışken…
Üstelik kendi insanı bile bu davayı kendi çıkarına ve kendi hükümranlığına basamak olarak kullanmaya tevessül etmişken…
Ve üstelik Dünya,
Ve üstelik insanlık,
Ve üstelik, Tanrı bile sırtını dönmüşken…
Ve üstelik Xızır, Duzgun Baba, Ulu Qırxlar küsüp damlarına çekilmişken…
Ve bir umudum yine Dersim gençliğinin narin omuzlarında kalmışken…
Ben, haşa! Sey Rıza’nın yerine kendimi nasıl koyayım ve daha ne yazayım?..
15 Kasım 2013Ali Haydar KOÇ
Sosyal medyada paylaşın