Haberler
Aleviler, Şiiler ve El Kaide
Alevi toplumu bugün itibariyle uluslar arası bir yapıya sahip radikal Sünni ve selefi bir tehdit içerisindedir.
20.yy’ ı büyük bir bunalım,mücadele,ilerleme ve dünya savaşlarıyla kapatan insanlık; 21.yy’ a -burjuva basının da yönlendirmesiyle- büyük bir gelişme ve hümanizm umuduyla girdi.Bu umut, öyle bir anlam taşıdı ki bizler için, yıllarca 21.yy’ı,hümanizmin ve aydınlamanın doruğu olacak çağ diye gördük ancak bu umut 21.yy’ ın hemen başında büyük bir hayal kırıklığına dönüştü . Çünkü 2001′ de Amerika’ da gerçekleşen büyük terör saldırılarından sonra dünya, El Kaide terörü sebebiyle Amerika’nın saldırgan yayılmacılığını yaşadı. Yani Amerika bu terör saldırıları sayesiyle niyetindeki esas hedef olan BOP u uygulamaya koymak için büyük bir fırsat buldu ve bu uğurda da ilk iş olarak 2001’de Afganistan’ı işgal etti.
Bu işgali 2003’te ki Irak işgali izledi ve böylece Amerika, bu işgalle Ortadoğu ‘da Pandora ‘nın kutusunu açmış oldu.Çünkü Irak’ ın işgali, Amerika için daha önceki işgallerinden çok farklı olacaktı. Çünkü bölgede Amerika’ nın eskisine göre daha rahat at koşturmasına engel teşkil edecek olan Şii sistemli İran,Hizbullah etkeniyle onları destekleyen Rusya ve Çin etkeni vardı.İşte bu engeli gören Amerika, bu engeli aşmak için piyasaya daha önceden ”düşmanım” deyip etkisini kırdığı El Kaide gibi selefi ve radikal Sünni örgütleri tekrardan sürmek gibi çok tehlikeli bir hamleye girişti. Bu hamleyle müslüman coğrafyasında, kökleri Hz.Ali (as.) a kadar dayanan olan mezhep çekişmeleri yeniden alevlendi. Yüzyıllardan beri Alevileri,Şiileri ve diğer farklı inanç guruplarını bölgede yok etmeyi arzulayan Selefilerle radikal Sünniler ise bunu ,büyük bir fırsat olarak görüp kendilerini Amerika‘ nın hizmetine soktular.Böylece Ortadoğu da adına ”Arap Baharı” denilen ama esasında anti-emperyalist,ilerici,sol ve Alevi,Şii diyebileceğimiz yapıları yok ederek iktidara gelmeye çalışan kökten mezhepçi,dinci ve işbirlikçi gurupların isyan hareketleri görülmeye başlandı. Bu yapının ilk iktidarıysa herhangi bir çatışma olmaksızın 2002 yılında Türkiye de görüldü. Bunu, daha sonra Tunus,Mısır,Libya gibi ülkeler izledi. Bu iktidarlar serisininse kimi kanlı oldu kimi de kansız gerçekleşti.
Selefi ve radikal Sünni yapının Türkiye’deki ilk iktidarı ilk iş olarak Irak a karışmaya başladı ve burada Hz.Ali (as.) ın türbesinin 2004 yılında bombalanmasını sağlayarak bu ülkede ki mezhep savaşlarının fitilini ateşledi .Böylece Irak’taki Amerikan karşıtlığı ve anti emperyalist mücadele bölünerek yerini Şii-Sünni kavgasına bıraktı.Irak’la başlayan bu mezhep savaşları, daha sonra Suriye,Lübnan,Pakistan,Bahreyn,Türkiye,Yemen ve Afganistan gibi ülkelere sıçradı.Özellikle olayların Suriye ye sıçramasıyla birlikte olaylar çok korkunç,vahim ve dehşet verici bir yapıya dönüştü..Çünkü Suriye’ nin Amerikan karşıtı, İsrail’ i zora sokan ve başında da Alevi biri olan bir iktidar yapısı vardı.Bundan ötürü işbirlikçi selefi ve Sünni guruplar -Amerika ‘dan aldıkları güvenceyle de- bu komşu ülkedeki sivil Alevilere,Hristiyanlara ve kendilerine destek vermeyen Sünnilere karşı kan dondurucu katliamlara giriştiler.Bu katliamlar öyle bir korkunç hale geldi ki bunları anlatmaya ne kağıt,ne kalem ne de yürekler dayanabilir. Özellikle sivil Alevi halka karşı uygulanan özel katliam yöntemleriyse bugün Nazileri bile gölgede bırakır hale gelmiştir .İşte hal böyleyken Alevilerin ve Şiilerin bu terör yapısı karşısındaki durumuysa daha vahim bir haldedir.
Yüzyıllardan beri radikal Sünni hegemonyası altında ezilen,katledilen ve yok sayılan Alevi halkı bu hegemonya karşısında tarihi boyunca birçok başarısız isyan hareketinde bulundu ve isyanlar, genel olarak bir hezimete uğrayıp eskisinden daha ağır şartlarda yaşanılmasıyla sonuçlandı . Bu zedelenme, zamanla Alevilerin teolojisine ve karakterine de yansıdı. Yani bugün itibariyle Alevi toplumunun önderleri içinde bile son derece kıt bilgili,dar dünya görüşlü ve nerdeyse Aleviliğin kaynaklarından bihaber pasif.çekingen ve bir yerlere ipotekli şahsiyetler bulunmaktadır. Oysa Alevi toplumu bugün itibariyle uluslar arası bir yapıya sahip radikal Sünni ve selefi bir tehdit içerisindedir. Bu tehdit, öyle bir örgütlü ki hem yerelde hem de küresel anlamda sıkı bir işbirliği ve dayanışma içerisindedir.Yani dünyanın neresinde bir Alevi ya da Şii katliamı yapılacaksa bunlar hemen bir araya gelebiliyorlar. Bunun en bariz örneğiyse Suriye’nin Alevi kenti Lazkiye’de, ordu ve milis güçlerce öldürülmüş birçok El Kaide militanının Türkiye.Sudan, Azerbaycan, Çin, Afganistan, Pakistan ve Çeçenistan uyruklu çıkmasıdır. Militanların içerisinde çok daha çeşitli millet uyrukları da vardır ancak en dikkat çekici olanlarıysa bunlardır.. İşte hal böyleyken Alevi ve Şii toplumuysa bu durum karşısında bırakın dayanışma içinde olmayı birbirinden bihaber şekilde yaşamaktadırlar. Ayrıca birçok yerde çağın değişen koşulları ve sorunları karşısında da yeterli bir donanıma ve örgütlülüğe sahip olamayarak baskının getirdiği dar alanlar ve kalıplar içerisinde boğulmaktadır . Bu durumsa işbirlikçi radikal Sünni ve selefi örgütlerin işini son derece kolaylaştırmaktadır. Mesela son Suriye olaylarıyla El Kaide vahşetini daha yakından tanıyan ve ilk anda da ne yapacağını bilemeyen Suriyeli ve Türkiyeli Aleviler,bu olaylar karşısında büyük bir şaşkınlığa düşmüşlerdir. Oysa bu olayların bu kadar şaşılacak durumu yoktur!!. Çünkü bu örgüt, 30 yılı aşkın bir zamandan beri Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde yaşayan Alevileri ve Şiileri hunharca katletmektedir. Yani lafın kısası bu yapıların Alevi,Şii katliamları yeni değildir ve bu adamlar bu işte, son derece de ustalaşmışlardır ancak Alevi ve Şii dünyasının birbirinden kopuk ve bihaber yapısı yüzünden Türkiyeli ve Suriyeli Aleviler, bu örgütü daha yeni yeni tanımaktadırlar. İşte sorun tüm çıplaklığıyla bundan ibarettir ve bu sorun karşısında Alevilerin ve Şiilerin atması gereken acil adımları vardır.Şiilerin ve özellikle de Alevilerin bu soruna çözüm olarak atması gereken adımlarsa bence şunlar olmalıdır:
1-İlk iş olarak kanaat önderlerinin kendilerini çok iyi yetiştirmeleri gerekmektedir.Aleviliğin teolojisini,tarihini,kültürel yapısını ve demografisini çok iyi öğrenmelidirler.Çünkü öğretmeni cahil olan bir toplumun kendisi zır deli olur.
2-Aleviler, belli bir ideolojinin,belli bir ülkenin ve ya bir milletin sadık tebaası gibi ele alınmamalıdır.Çünkü Alevi tarihinin bir isyan yapısı olduğu gibi devletleşmiş bir yapısı da vardır.Genel anlamda ezilen bir yapısı olduğu gibi yer yer de ezen yönü de olmuştur.Alevinin Arabı,Kürdü,Türkü olduğu gibi Arnavutu,Boşnağı ,Çingenesi ,Moğol’u ve Tatar’ ı da vardır.Yani kısaca tarihimizden çıkartmamız gereken bir sürü olumlu ve olumsuz dersler vardır.
3-Farklı ülkelerde yaşayan Alevi toplumları arasında kültürel bir yakınlaşma köprüleri oluşturulmalı ve bu konuda da önder şahsiyetler öncülüğü çekmelidir.
4-Tarih boyunca Aleviliğin,Şiiliğin görece en özgür olduğu ülke olan İran’ın bugünkü yönetimi , mezhepler arası yakınlaşma konusu hakkındaki yanlış uygulamasına son vermelidir. Çünkü bugünkü İran yönetimi, bu konu sebebiyle Kaddisiye savaşından günümüze kadar ki olan tarihinde yer edinmiş birçok önemli karakteri,düşünceyi ve gurupları göz ardı etmektedir. Eğer İran yönetimi İran ın tarihine,kültürüne ve değerlerine sahip çıkmak istiyorsa İran tarihine damgasını vurmuş tüm karakterleri, gurupları, dilleri ve dönemleri sahiplenmeli ve bunlardan bir sentez yaratabilmelidir.Yani kısaca her ne kadar İran yönetimi bugün Yarsaniliği, Zeydiliği ve İsmailiyeliği ikinci plana atsa da İran’ı İran yapan unsurlar tarih boyunca hep bu guruplar olmuştur.
5-Aleviler ve Şiiler, selefi ve radikal Sünni zulümleri karşısında bulundukları her yerde bir tepki kamuoyu oluşturmalıdırlar.Bunu oluştururken de Hristiyanlardan,ılımlı Sünnilerden ve diğer inanç yapılarıyla demokratik kitle hareketlerinden destek almalıdırlar.
İşte bu basit adımların gereğince yapılması bile bence Alevileri ve Şiileri, El Kaide gibi tehditler karşısında korumada önemli bir etken sağlayacaktır.
Metin Firuz