Dersim’de devlet baskısı, köylerin boşaltılmasının nedeni dağdaki silahlı unsurdur, diyerek söze başlamalısınız. Siz olduğunuz sürece biz yurdumuzu kuramayız, demelisiniz.
Haydar KARATAŞ
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Dersimliler, Dersimlileri yeni bir çatı altında örgütlemek için yola çıkmışlar. Başlangıçta Dersim Meclisini toplama faaliyeti olan çalışmalarını kongre toplama noktasına getirmişler. Bu vesile ile Dersim-i Kurumlarla, yazar ve sanatçılarla görüşüyorlar, fikir alıyorlar. Bu vesile ile beni de ziyaret ettiler. Ziyaretçilerden biri 68 kuşağından İbrahim Kaypakkaya ve Oruçoğlu’ların arkadaşı Baki İşçi.
Baki İşçi, hala on altı yaşında ve hala Ali Haydar Yıldız, Kaypakkaya ve dönemin arkadaşlarıyla Vartinik Mezrasından o dağlara bakar gibi. Ağlıyor ölen arkadaşlarına ama onlardan hep gururla bahsediyor. İyi çok iyi insanlardı, yiğitlerdi, ama ekliyor şartlar, hayat değişti, Dersim yenildi yeniden inşa etmeliyiz, bunun için buradayız diyor.
Diğer ziyaretçi Hasan Dursun’du. Hasan Dursun’u Xal Çelker adıyla Zazaca dilinde yazdığı masal derlemeleri ve öykülerinden tanırdım. Dursun akıllı, meselelere kafa yoran, konuşurken ‘bunları hiç düşünmemiştik’ diyebilecek bir alçak gönüllüğe sahip. İsviçre Dersim Cemaatinden çok sevdiğim Hüseyin Sevinç vardı. Arkadaşım Ergül Dede, Zürich Üniversitesinden Dr. Ali Demir vardı.
Misafirlere akşam yemeği hazırlamıştım. Ergül çok iyi şaraplar getirmişti, mumlar yaktık ve ağlarmış gibi konuştuk. Çünkü hepimizin doğduğu topraklarda acı, gözyaşı, keder sel olmuştu. İnsanlar mutsuz, genç kadınlar çaresiz, çocuklar geleceksiz ve yaşlılar, hele yaşlı anne babalarımız sahipsiz kalmıştı. Bir el, içinde doğup büyüdüğümüz, masalımızın yeşerdiği anıları yıkmıştı. Kültürümüzün var olduğu toprak alt-üst olmuş, bin yılın masal sesi geleneklerimizin bir sonraki kuşağa aktarılması kesintiye uğramıştı.
Bunu yeniden sağlamak istiyorlar. Haksızlar mı, değiller. Tepeden inmeci hiç değiller, başkalarını duymak, fikir almak istiyorlar. İyi de dedim, niyetiniz güzel ama size bir soru sorayım.
“Hepiniz Avrupa’nın bir ülkesinde yaşıyorsunuz. Farz edelim Bavyera ormanında köylüler silahlı bir unsur gördü. Alman devleti ne yapar? O silahlı unsuru etkisiz hale getirinceye kadar, değil o ormanlık alana insanın girmesini koyun ve ineğin girmesine dahi izin vermez. Her ülkede bu böyledir. Uluslar arası hukukun devletlere tanıdığı güvenlik yetkisidir bu.” Anlaşılması için ve doğrudan memleket meselesi ile ilgili olduğu için başka bir örnek verdim.
“Farz edelim Berlin’de iki kalanşnikovlu insan sokağı tutmuş. Çöp kamyonunu yan çevirmiş, biri sokağın bir başında diğeri öte başında caddeyi kontrol ediyor. Ne olur? Devlet bölgeyi aşamalı boşaltır, direniş sürüyorsa bombalar… size bunu neden anlatıyorum biliyor musunuz?”
Dersim dağında silahlı militanlar var ve devletler uluslararası hukukun kendilerine tanıdığı yetki çerçevesinde bölgeyi insansızlaştırma hakkını kendilerinde görüyorlar. Almanya gibi devletler dahi göstereceği bu tutumun daha katmerlisini anti-demokratik olan Türk Devleti hayli hayli yapar. Dağdaki direnişi mazaret kabul eden devlet yurdunuzu yok etti. Orada silahlı unsur oldukça bu yok etmeye devam edebilirler.
Ve bir örnek verdim. Davutoğlu Türkiye Dışişleri Bakanı iken, 2 Kasım 2013 tarihinde MİT müsteşarı Hakan Fidan ile Ankara’da toplantı halindedir. Ve aşağında meraklılarına linkini vereceğim bu toplantıyı Cemaat gizliden kayıt edip kamuoyuna sızdırdı. Davutoğlu, Suriye’yi işgal etmek istiyordu ancak haklı bir gerekçe arıyordu. MİT müsteşarına soruyordu nasıl olabilir diye. Hakan Fidan:
“O işin en kolay yanı, karşı (yani Suriye tarafı demek istiyor) taraftan iki roket attırırız haklı zemin oluşur…” Sordum, haklı gerekçeden bahsedilen nedir arkadaşlar? Uluslar arası hukuk her ülkenin iç ve dış güvenliğini, sınır güvenliği tehdit altında ise oraya müdahale etme hakkını o devlete vermektedir.
Sizler Dersim insansızlaştırdı diyorsunuz, devlet boşaltı. İyi de hukuk bu. Sosyalist Partiler, topraklarınızda hakim olan siyasi illegal örgütler dahi kendi dernek tüzüğüne uymayan, örgütlerinin programını kabul etmeyen, isyan edenleri örgütlerinden atıyorlar, atmıyorlar mı? Hatta örgütüne başkaldırmış, öldürülmüş nice Dersimli genç var. İşte devletler de aynen bunu yapmaktadırlar… unutmayalım bu dünyanın kanununu zalimler koymaktadır. Dersim dağında silahlı unsurlar var ve Davutoğlu’nun Suriye’ye müdahale etmek için aradığı meşru zemini kendi elinizle devletin silahlı unsurlarına sağlanmaktasınız. Dağdaki o gençler davlarında haklı olabilir, benim bahsini ettiğim bundan öte bir şey.
Ve sıraladım, madem geldiniz ifade edeyim.
1. Kongrenizin çağrı metninde yer alan amaç ve hedefler diye sıraladığınız maddeler devletin kalan Dersim’i boşaltması için bulunmaz kaftan bir nimet. (bunu ikinci yazıda örnekleri ile açıklayacağım)
2. Her türlü şiddete karşıyız diyorsunuz, iyi ama öte taraftan:
a-) Dersim dağlarında silahlı faaliyet yürüten, ayrı bir devlet kurmak isteyen örgütlere Avrupa’da lojistik destek toplayan yan kuruluşlarla ortak Dersim Festivali yaptınız. Festivalden elde edilen geliri de bunlarla paylaştınız ve ilan ettiniz. Dersimlileri davet ediyorsunuz, benden aldığınız parayla şehitlik yapıyorsunuz, o olmasa silah alınacak. Dersim değerlerini koruyalım diyorsunuz. Avrupa’da yaşıyorsunuz, Berlin, Paris, Londra’da bu devletlere karşı savaşan silahlı militanlar için şehitlik açabilir mi? Paris’i bombalayan İslamcı Militanlara kalkıp şehitlik açılsa ne olur? Yer yerinden oynar. Bizi kandırdılar diyebilirsiniz, ortada kandırma yok. Ortak festivaller, faaliyetler yaparsanız, ortağınız kendi payına düşen parayı amacı için kullanma hakkına sahiptir. Ve Davutoğlu’nun Suriye için aradığı haklı zemin oluşur. Bu dünya kurtla kuzu misalidir.
b-) Her türlü şiddet diye bir kavram yoktur, Avrupa’da yaşıyorsunuz, sokakta polis dışında hiç kimse size kimlik soramaz, devletin kolluk kuvveti dışında kimse silah taşıyamaz. Yol kesemez, kimlik soramaz, vergi toplayamaz. Bunu yapan olursa değil Türkiye’nin müdahalesi dış devletlerin dahi müdahele hakkı çıkabilir. Suriye’de olduğu gibi. Devlete güvenliği sağla, biz sana yetki verdik derler. İyi de devlet şiddeti ne olacak diyeceksiniz. Devleti kontrol edilebilir hale getirmek lazım, bunun yolu sözdür, demokratik yollardır, devlet şiddetinin orantılı olması, yersiz kullanıldığında hesap verilir olması dünyanın her yerinde tartışma konusudur. Bunun için mücadele edilir, ancak bu mücadele onun şiddetini meşrulaştırmak için olmamalıdır. Şiddete başvuran, bir canavar olan ve gücünü ispatlamak için fırsat kollayan devlete meşruluk zemini sunar. Yurtlar boşalır, insanlık tarumar olur. Eline silah alan, MİT müsteşarının sınırın diğer yakasından iki roket attırırız rolünü almış olur. Dersimliler devletle baş eder, Ovacık belediyesinin toplumda uyandırdığı sempati büyük bir çıkış olmalıdır…
Öyle ise, Dersim örgütlemelerinde bunu açıklıkla söylemelisiniz. Gerekirse bedel ödemelisiniz, onlara haklı olabilirsiniz, düşüncelerinizin bir amacı olabilir ancak Dersim’de devlet baskısı, köylerin boşaltılmasının nedeni dağdaki silahlı unsurdur, diyerek söze başlamalısınız. Siz olduğunuz sürece biz yurdumuzu kuramayız, demelisiniz. Bunu derseniz ortak festivalleriniz biter, demiyorsunuz, aksine onlarla aynı fikri savunduğunuzu sizin programınızdan örnekler vererek anlatmak isterim.
c-) Ve en önemlisi, kongrenizin bildirgesi şiddeti Dersim’de kalıcılaştırmaktadır. Progmanızın PKK ve bölgede faaliyet yürüten sol illegal örgütlerin programlarından daha katı ve daha tehlikeli. Unutulmamalıdır, Türkiye Cumhureyiti uluslar arası anlaşmalar çerçevesinde kurulmuş, sınırları kabul edilmiş bir devlettir. Siz şiddete karşıyız diyorsunuz, ama devleti tanımayız, devlet Dersim’de faaliyet yürütemez demektesiniz. Bu nasıl olabilir, nasıl denebilir. Ben Zürih Yüksek Mahkemesinde çalışırım, mahkemenin yargı dosyalarını çeviririm. Sizin programınız bir savcıya gelse kongrenizin üyeleri bölücülükten, devlet hukukunu tanımadığı için haklarında dava açılabilir. Böylesine bilinmez bir iş yapmaktasınız. Hayat inşasını bir bağımsızlık bildirgesi olarak yazarsanız siyasi partilerin yapması gereken rolü almış olursunuz ki, bu sakıncalıdır.
Neden öyle olduğunu, tek tek maddelerin ne anlama geldiğini açıklamaya çalıştım.
Ancak şimdi Pazar kahvaltısına gideceğim. Bu tartışmaya katılmak isteyen arkadaşlar sorularını, fikirlerini mail adresime gönderebilirler. Makalenin altına ekleyeceğim. Görülen o ki, bir Dersim kongresi toplanacak bir programı olacak, işte bu yanlışa not düşmeliyiz, kendi gerçek adınızla, nasıl bir Dersim istiyorsunuz, ne olmalı, bir iki cümle ile ifade edin? Bu benim Dersim tartışmalarına dair söyleyeceğim son sözdür.
Eğer, gelen bu iyi insanlar Dersim Kongresi’nin çağrı taslağı için, ‘ biz yeni illegal bir örgüt kuruyoruz’ şeklinde olsaydı, elbette diyecek şey olmazdı. Siyasi oluşumlar, davaları için kim ne olmuş, insan mı ölmüş pek önemli değil. Aksine dava için ölen büyük bir propaganda malzemesi, köyler mi boşaltılmış o da propaganda, acı ekilecek ki insan dağa çıksın. Acı olacak ki militan mutlu, huzur içinde ölebilsin. Ancak burada sivil, meşru ve yasadışı iş yapmayacağını beyan eden bir oluşumdan bahsediyoruz. Öyle denmekte ama içerik topraklarımızda yeni bir kavga döğüşü önermektedir. Bu, hem o topraklara ve hem de iyi bir iş yapmak isteyen bu insanların acısına acı ekler… Bir yazar olarak bunları söylemek zorundayım, hani laf aramızda bu meselelere çekildikçe dışlanmakta ve her geçen gün daha bir yalnızlaşmaktayım. Belki de her romancı, köyünü kendi hayal dünyasında kurmalıdır, doğrusu o ya…
DEVAM EDECEK…
Ve Bir Not: Bu eleştirileri okuyup hayal kırıklığına uğramayın, olur, önemli olan ne yaptığımızı bilmek. Kafa yormak, bir gelecek hazırlamaktır. Hiç bir şey değişmez değil, hele tabu hiç değil, bu işler yap boz misalidir. Olmamış denir yeni metinler yazılır. Gördüğüm bu üç ziyaretçi bunu yapacak niyette ve cesaretteler.
Not: Davutoğlu ve MİT Müsteşarına ait kayıt: https://www.youtube.com/watch?v=crqZhK0BFSc