Siyaset
Cengiz Köylü, Lebeau ve Hama
Erzurum’da pek heybetliydi, 19’luk çocuklara örgütlerden örgüt beğeniyor, 20 yıl, 30 yıl cezalar istiyordu
Hüseyin Aygün – BirGün
Erzurum’da pek heybetliydi, 19’luk çocuklara örgütlerden örgüt beğeniyor, 20 yıl, 30 yıl cezalar istiyordu. “Özel Yetkili”ydi, devran onundu. Erzincan’da meslektaşı İlhan Cihaner’in makamını basıp “yepyeni bir tarih” yazmazdan evvel, 3. Ordu’nun kapısına dayanmış ve Saldıray Berk’i istemişti. Nasıl oldu bilmem, alamadı. Berk “Operasyon” dedi, “Genelkurmay çağırdı” dedi, “Ankara’dayım” dedi, rapor aldı, gitmedi. İfadesi alınamayınca bir iddianame döşendi ki, ilk kez ceza hukukunda olmayan bir “suç” doğdu: “3. Ordu Komutanı Berk Alevi köylerine yardım etmiş”ti. “15 yıl verilmeli”ydi. Dava yıllardır sürüyor.
Osman Şanal son haftalarda “Paralel Yapı” operasyonlarına konu olmazdan önce, İsmail Saymaz’a, İlhan Taşçı’ya davalar açmazdan evvel, 19’luk çocukların eğitim hayatını hiç düşünmeyip nazlı boylarıyla hücrelere göndermezden evvel, Antalya’da bir gazeteciyi Gezi’de kaçırmayıp ona “tek kişilik dava” açmazdan epey evvel, işte böyle bir “kariyer” ile tanınmıştı: “Alevi köylerine yardım-yataklık etmek davası..”
Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay Alevi kimliği nedeniyle Ergenekon torbasına kolayca atılıp yargılanırken, CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Hava Kuvvetleri’nden tasfiye edilmek istenen 700’e yakın subaya “Alevi oldukları” gerekçesiyle işlem yapıldığını açıklamıştı.
Ergenekon’dan içeri düşüp sağlığını ve sonra da dal gibi oğlunu kaybeden Fatih Hilmioğlu’nun YÖK tarafından “Annesinin Alevi olduğu” notu düşülerek fişlendiği ortaya çıkarken, gazeteci Tuncay Özkan polis sorgusu sırasında kendisine ısrarla ve defalarca “Alevi olup olmadığının sorulduğunu” söylemişti.
Balyoz davasında Fatih ve Beyazıt camilerine yönelik Microsoft Word programı ile yazılmış eylem planlarının içine, Alevi veya “Alevi olduğu zannedilen” personelin isimleri yazılmıştı. İmzasız iki dijital dosyanın altındaki isim “Hüseyin” olarak dikkat çekiciydi. Bir felaket ki, Kerbela’dan beri başlarından bela eksik olmaz. “Dijital görevlendirme çizelgesi”nde yer alan 14 kişinin 10’unun Alevi veya “Alevi olduğu zannedilen” kişiler olması rastlantı değildi.
“Kumpas Davaları”nda Alevi olmayan ama “Alevi sanılan” kişiler de çokça hedef olmuştu. Memleketlerine, sevdikleri müziğe, saz çalmasına, eş ve çocuklarının adlarına bakılarak insanlar fişlenmiş, ardından dijital belgelere yazılarak tutuklanmışlardı. Yarbay Ali Tatar “Amirallere Suikast Davası” adlı kumpas davaya adı yazıldığından dayanamayarak yaşamına son vermişti.
Albay Cengiz Köylü tüm dava boyunca “Alevi olmak” suçundan yargılanmış, “Alevi olmadığı” savunmasına itibar edilmemesi karşısında yargılandığı mahkeme heyetine “baba ve anne tarafından mezhebi Hanefi bir ailenin Hanefi-Müslüman evladı olduğunu” kanıtlamak için eski aile nüfus tablolarını gösteren belgeler sunmuştu. Buna rağmen 18 yıl hapis cezasına çarptırılmaktan kurtulamamıştı.
Arthur Miller’in 1942 Vichy Fransası’ndaki bir tutukevinde geçen olayları anlattığı “Vichy’deki Olay” adlı oyun, ressam Lebeau, elektrikçi Bayard, işadamı Marchand, aktör Monceau, Profesör Hoffman, Ferrand, Garson, Genç Çocuk, Yaşlı Yahudi, Birinci Dedektif, Binbaşı ve diğer bazı kişiler arasındaki diyalogları anlatmaktadır. Bozgunculuk, Komünistlik, Yahudilik’ten alınarak tutukevine doldurulan bu kişilerin hepsi “Fırınlara gönderilme” tehdidi altındadır ve aralarında öfkeli, gergin, endişeli, korkulu bir atmosfer vardır. Demiryollarında çalışan Bayard’ın trenler dolusu Yahudi’nin vagonları dışarıdan kilitli, içeriden bebek ağlamaları ve sidik kokusu geldiği halde, Toulouse’den getirilip kamplara götürüldüğünü gördüğünü söylemesi karşısında şaşkınlık ve korku artar. Bu sırada Bayard ve Lebeau arasında Yahudi olmak üzerine bir tartışma başlar. Lebeau “Sağlam belgelerim var” diyerek pantolonunun cebinden bir tomar buruşuk kâğıt çıkarır. Bunlar aile kökenleri hakkında bilgiler içeren bir takım evraklardır. Neticede tutukevinde bulunanlar kampa götürülmekten ve katledilmekten kurtulamaz. Özel Yetkili Mahkeme’de yargılanan ve hâlâ Hadımköy Askeri Hapishanesi’nde tutulan Albay Cengiz Köylü’nün hali, Vichy’de 1942’de tutukevine konulan Lebeau ile neredeyse aynıdır.
İki gün evvel Hama’da El Kaide ve eli kanlı cihatçı sürülerinin saldırısında 20 Alevi bebek birden kesildi, gittiler anaya, babaya, güneşe ve oyuna doyamadan. Hama nerenin köyüdür? Hadımköy? Silivri? Suriye? Neresi? Hama’ya sahip çıkmak “Alevi Köyü’ne yardım yataklık etmek midir?” Öyleyse bu kahrolası sessizlik nedir?
“Merhaba asker nassın, pir hasan ne yapıyor, ana fidan iyileşti mi, ziyarete gidecen mi?”
Haydar Işık