Haberler
Kapıları Korkarak Açan Kadınlar
Hem bizden korkan hem de bizi ağırlamaya çalışan o iki kadını ve o kültürdeki tüm halkları sürekli bir korku içerisinde yaşamaya mahkum eden, bizleriz.
CEREN ATAŞ
-Merhaba, girebilir miyiz?
Kadın hemen ayağa kalktı, bir tarafa doğru bakıp bir şeyler söyledi. Çok telaşlı bir şekilde ama yavaş yavaş yürüyerek, arkasından gelen genç kadına ve bize bakarak kapıya yaklaştı. Kapıyı içeriden zincir ile kilitlemişlerdi. Yaklaştılar, gözlerinde o kadar çok soru vardı ki, öyle titriyorlardı ki ben söyleyeceğim her sözün onların bir yerini kanatabilme ihtimalini düşünerek konuşmaya çalıştım:
-Merhaba, kiliseyi görmek istiyoruz, bir sakıncası var mı? dedim en yumuşak sesimle, en içten gülüşümü takındım, gerçekten içimden bu geliyordu… Sesimin onları rahatlatması gerekiyordu, bakışlarımın da onlara güven vermesi, onlar korktukça ben de korktum… Genç kadın kapıyı açmadan, kilidin arkasından hepimize baktı ve değişik şivesiyle:
-Tur musunuz? dedi
-Yok, hayır. Biz arkadaşlar bu mahallelerde fotoğraf çekiyorduk ve buradan geçerken kiliseyi gördük. İçeri girip görebilir miyiz?
Genç kadın arkasındaki kadına baktı, kadın kafasıyla onay verince açtı zinciri sonra da kapıyı. İçeri girerken kadınlar gözleriyle sorular sormaya devam ediyorlardı.
-Buradan değil mi, girebiliriz yani.
-Tabii; ama resim çekmeyin.
-Tamam.
Kiliseye girdik. Biz geldiğimizde kilisenin kapısı dışında ufak bir odada çay içen iki kadın şimdi kilisenin kapısının yanında ayakta bize bakıyorlardı. Ne yaparak onları rahatlatabilirdik bilmiyordum, arkadaşlarıma bir şeyler söylemedim ama onlar da anlamışlardı. Döndüm ve dışarıya yanlarına gittim:
-Biz dilek dileyeceğiz de, mum alabilir miyim? dedim. Hemen mumlar verdiler bana, ben de içeri gidip arkadaşlarıma verdim mumları. Hepimiz birer tane yaktık sonra da kilisenin her bir köşesine oturduk. Kimimiz kilise mimarisini övüyordu kimimiz dua ediyordu… Aradan bir dakika ya geçti ya geçmedi, kadın kapıyı açıp içeri girdi. Öbür genç kadın ise gidip oturmuştu eski yerine. Biz biraz durduktan sonra kadının yanına doğru ilerledik, kilisenin girişine doğru. Kadının gözlerinde sorular doluydu ama bizi de rahatsız etmek istemiyordu. Aramızda o kadar ince biz cam vardı ki birbirimizi seçebiliyorduk ama buğudan net göremiyorduk ve o cam dokunsak kırılacak… Önce kim dokunacak peki? Bizim ne olduğumuzu çözememiş tehtitler altında yaşayan bu kadın mı? Hayır… Hüseyin Ağabey cesaretli çıktı ve ilk adımı attı:
-Biliyor musunuz mum yakma bizde de var. Biz Aleviyiz ve dilek dilerken mum yakarız.
-Aa, evet bilirim sizi. Benim Alevi komşulardan, dedi kadın hafif gülümseyerek.Hüseyin Ağabey devam etti:
-Biz aynı topraklarda büyümüşüz Ermenilerle, Dersim’de. Mesela Gaxan bir sizde var bir de bizde. Ayrıca sizi de çok iyi anlayabiliriz. Siz de biz de çok baskılar görmüş toplumlarız.
Kadın hepimize ufacık tebessümler dağıtmaya başlamıştı. Aslında cam kırılmıştı ama sadece parçaları duruyordu işte. Konuşmaya devam etti sonra:
-Evet evet. Biz de ayın 6’sında kutlarız. Dediğiniz gibi insanları birbirine düşman ettiler. Oysa hepimiz aynı Allah’a farklı şekillerde inanıyoruz…
Biraz kilise tarihinden biraz da kültürlerimizden bahsettik. Sonra başka gidecebileceğim kilise olup olmadığını sorduk, Meryem Ana Kilisesi’ni tarih ettiler bize. Teşekkür ettik, kapıya doğru ilerledik hepberaber. Genç kadın da bizi yolculamaya geldi hemen. Tokalaştı, hava soğuktu ama ellerimiz sıcaktı. Ne sıktık ellerimizi ne de gevşek bıraktık tokalaşırken. İyi günler dileyip kapıdan çıktık. O kapı kapandı ve tekrar zincirle kilitlendi.
O gün, kapıyı korkarak açan kadınlara sorular sorduran bizleriz. En tehlikelisi budur, kadının sesini sadece kendisi duyması… İçinde kopan fırtınalara rağmen dillendiremediği tüm soruların gözlerine yansıması. Hem bizden korkan hem de bizi ağırlamaya çalışan o iki kadını ve o kültürdeki tüm halkları sürekli bir korku içerisinde yaşamaya mahkum eden, bizleriz. Ama bizler, fotoğraf çekmeye giden ve kilise görmek isteyen beş arkadaş değiliz. Bizler, iki kişiyiz. Biri sürekli diğerini “öteki” tarafa itti, öteki ise bir ömür korku ve güvensizliğe mahkum oldu. Ne iten tek kimlik ne de itilen; ne iten tek suçlu ne de itilen tek masum… Bizler, bir şemsiye altına sığamayan iki kişiyiz ve iki kişiden biri kapıyı kilitlemeden evinde rahatça oturabileceği günler için dua ediyor. Ben ise o günden sonra hiç yapmadığım ama var olan kötülükler için vicdan azabı çekiyorum, korkutmadığım insanlar benden korktuğu için, beş dakika da olsa onları inanılmaz bir telaşa düşürdüğüm için… Burada sadece o gün o kadınlara söylemek isteyip de söyleyemediğim cümleler var, bu yazıyı yazmamın tek amacı “içimi dökmekti”. Ben içimi döktüm, rahatlamadım ama döktüm. Siz de bu yazıyı okuduktan sonra ya bir mendil ile döktüğümü silersiniz ya da o mendili gözünüzün yaşına dost edersiniz, vicdan sizin.
Kalmem K.
25/01/2012 at 21:07
GAĞAN´ın iki ayrı anlamı:
Ermenilerde bilinen Gağand Dersimli Zazalardaki bayramla alakası yoktur. Ermenilerdeki ‘Gağand/Gağant’ Dersimlilerde olduğu gibi ne dört hafta sürüyor, ne kutsal, ne üç gün oruç tutulyor, ne de annebabaocağını evlilikten dolayı terk etmiş kızkardeşler ve halalar (Zeyiler) hediyelerlen ziyaret ediliyor.
Erminilere göre Gagand/Gagant yılbaşı demektir veya yılbaşında kurulan zengin bir sofra demektir. Bunun Dersim Zazaların kutsal bayramıylan uzaktan yakından bir alakası yoktur.
Büyük bir ihtimalle: Dersimliler bu bayramı kutlarken Ermeni takviminden yaralanmışlardır. Ermeniler, bilhasse Ermeni Papazlar okuma yazma bilen ve eğitim görmüş insanlar oldukları için yazılı takvim bilgileri bu yüzden kolaycadır. Alevi Pirlerlerinin ise böyle bir imkanı ne geçmişte olmuştur ne de bugün vardır. Aleviler, bundan dolayı komşu halkların ve bilhassa içiçe yaşadığı Ermenilerin yazılı kaynaklarından da yaralanıp etkilenmişlerdir. Bu halklar sağolsunlar varolsunlar. İyi ki biz onların yazılı imkanların yaralabildik.
Mesela 10-15 yıl öncesine kadar Dersimde Zazaca da “Muharrem orucu” bilinmezdi! “Aşure” bilinmezdi. Zazacada “Rozê Des U DI İmamu” (ON İKİ İMAM ORUCU) derdik. Aşureye de “Germa İmamu” derdik, yani “İmamların Çorbası”.
Muharrem Arabçadır, Aşure Arapçadır ve anlamı: 10 (On) demektir. Soralım: Bunun On iki İmamla ne kadar alakası var ki? Durum böyleyken 12 gün oruç tutan Aleviler bu oruç sonrası pişirdikleri çorbaya 0n (10) diyorlar. Ne tuaf! Hem mantıki hemde sayısal bir hatta var burda. Ama bunu kaç kişi biliyor ki!
Aynı durum Gağan hususunda da kendini gösteriyor. Dersimliler, kendi eski bir bayramına Ermenice´de zengin bir sofra, yılbaşı yemeği anlamına gelen kavramı ad olarak kullanıyorlar. Ermenice´den geldiği tahmin edilen bu kelimenin Dersimdeki anlamı apayrıdır, çünkü içerik olarak bunlar iki apayrı şeylerdir.
Gagana bugün belki SERA NEWE (Yeni yıl) demek daha uygundur.
Kalmem K.
25/01/2012 at 21:36
GAĞAN´ın iki ayrı anlamı:
Ermenilerde bilinen Gağand Dersimli Zazalardaki bayramla alakası yoktur. Ermenilerdeki ‘Gağand/Gağant’ Dersimlilerde olduğu gibi
1) ne dört hafta sürüyor,
2) ne kutsal,
3) ne üç gün oruç tutuluyor,
4) ne kutsal niyaz ekmeği pişirilip komşulara dağıtılıyor ve
5) ne de annebabaocağını evlilikten dolayı terk etmiş kızkardeşler ve halalar (Zeyiler) hediyelerlen ziyaret ediliyor.
Ermenilere göre Gagand/Gagant yılbaşı demektir veya yılbaşında kurulan zengin bir sofra demektir. Bunun Dersim Zazaların kutsal bayramıylan uzaktan yakından bir alakası yoktur.
Büyük bir ihtimalle: Dersimliler bu bayramı kutlarken Ermeni takviminden yaralanmışlardır. Ermeniler, bilhasse Ermeni Papazlar okuma yazma bilen ve eğitim görmüş insanlar oldukları için yazılı takvim bilgileri bu yüzden kolaycadır. Alevi Pirlerlerinin ise böyle bir imkanı ne geçmişte olmuştur ne de bugün vardır. Aleviler, bundan dolayı komşu halkların ve bilhassa içiçe yaşadığı Ermenilerin yazılı kaynaklarından da yaralanıp etkilenmişlerdir. Bu halklar sağolsunlar varolsunlar. İyi ki biz onların bu tğr yazılı ve diğer imkanlarından yaralabildik.
Mesela 10-15 yıl öncesine kadar Dersimde Zazaca da “Muharrem orucu” bilinmezdi! “Aşure” bilinmezdi. Zazacada “Rozê Des U DI İmamu” (ON İKİ İMAM ORUCU) derdik. Aşureye de “Germa İmamu” derdik, yani “İmamların Çorbası”.
Muharrem Arabçadır, Aşure Arapçadır ve anlamı: 10 (On) demektir. Soralım: Bunun On-İki-İmamla alakası var ki? Durum böyleyken 12 gün oruç tutan Aleviler bu oruç sonrası pişirdikleri çorbaya 0N (10) diyorlar. Ne tuaf! Hem mantıki hem de sayısal bir hatta var burda. Ama bunu kaç kişi biliyor ki!
Aynı durum Gağan hususunda da kendini gösteriyor. Dersimliler, kendi eski bir bayramına Ermenice´de zengin bir sofra, yılbaşı yemeği anlamına gelen kavramı ad olarak kullanıyorlar. Ermenice´den geldiği tahmin edilen bu kelimenin Dersimdeki anlamı apayrıdır, çünkü içerik olarak bunlar iki apayrı şeylerdir. Yukarda saydığımız gibi.
Gagana bugün belki SERA NEWE (Yeni yıl) demek daha uygundur.