Dersimliler Ermenilerin katledilmesine Zazaca olarak “Tertele Vıren” (ilk katliam), 1938’de kendilerinin yaşadıkları kırıma ise “Tertele Peyen” (son katliam) derler. Sadece bu tanımlamalar bile Dersimlilerin kendilerini Ermenilerden ayırmadıklarını ve onların acısını kendi acıları bildiklerini gösterir.
Hüseyin AYGÜN’ün 2007 yılında BirGün gazetesinde yayınlanan yazısı:
İki yıl önce ilk defa “Ermeni kırımında Kürtlerin sorumluluğunu” ortaya koyan bir yazı Fransız basınında yer aldı. Gerçekten de kırıma Kürtlerin ta Hamidiye Alayları’ndan beri kitlesel katılımının olduğu bilinmektedir. Hatta pek çok yerde kırımın failliğini gönüllü olarak resmi görevlilerden daha fazla Kürtlerin yaptığı bilinen bir şeydir.
Nokta dergisi 16. sayısında “1915 Büyük Felaketi’nde Kürtlerin rolü” başlığıyla bir tartışma başlattı. Bu yıl Ermeni kırımının 92. yılı. Tartışmayı önemli hale getiren şey ilk kez Ermenilerin kırılmasında Kürtlerin rolünün yine Kürtler tarafından konuşulmasıdır. Bu yazının konusu ise 1915’te Ermeni ve Dersim ilişkileridir.
Dersimliler, Alevi ya da Kızılbaştır. Dersim topraklarının en eski halklarından biri de Ermenilerdir. Ermenilerin yanı sıra Alevi Zaza-Kürt ve Türkmen aşiretler Dersim’de yerleşiktir. Dersim toprakları çok inançlıdır. Bu inanç ve kültür, onların yüzlerce yıldan beri yaşadığı ezginin de temel sebebidir. Sünni devlet geleneği içerisinde bir çıban gibi görülen Dersim “yok edilmesi gereken” bir yerdir. Dersim ve etrafındaki bölge (o zamanın Dersim’i bugünkü Tunceli’den kat ve kat geniş bir coğrafyanın adıdır) özellikle Yavuz Selim döneminde büyük saldırılara maruz kalır; on binlerce Kızılbaş (ya da Kırmanç) öldürülür. Bu kırım, Dersimliler ile Sünni Osmanlı arasında “kan uyuşmazlığı”nı derinleştirir.
Dersimliler Sultan Abdülhamit tarafından oluşturulan Hamidiye Alayları’nın da saldırılarına uğrar. Bu alaylar, özellikle Ermenilerin kökünü kazımak için kurulmuş; Şii İran’a, Alevi-Kızılbaşlara karşı kullanılmıştır. Dersimliler, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında bu alayların sistematik saldırılarına karşı kendi varlıklarını savunur.
KADİM DOSTLUK
Dersimlilerin coğrafyasında Ermeni ya da gayri müslüm nüfus yoğundur. Dersimliler ve Ermenilerin dostluğu kadimdir. Kız alıp verme ve diğer ilişkiler yerleşiktir. Sünni şeriatçı rejim ile her daim başı belada olan Dersim, Ermeniler ile barışçıl ilişkiler içerisindedir. Ermeniler, manastırlarında ya da kiliselerinde ibadetlerini eder; bölgenin sanat-ticareti ya da ustalığı onlardan sorulur.
Ermeniler toplanıp tehcir ve kırıma götürülürken Dersimliler son derece onurlu bir tutum takınır. Bölgenin bu “kadim halkı”na bir Hızır gibi yetişirler; onları saklarlar; kendi “kom”la-rında barındırırlar; Erzincan’a kadar götürüp Ruslara teslim ederek can güvenliklerini sağlarlar. Bu onurlu tavır, Osmanlı ve Cumhuriyet belgelerinde Dersimlilerin sicilini daha da bozar. Dersimliler artık “Ermenileri saklamak” ya da “Ermenilerle işbirliği yapmak” ile suçlanacaktır.
Tertele zamanında Dersim’de olan ve daha sonra anılarını kitaplaştıran V. Nuri Dersimi “Seyit Rıza, zulümlerden kaçarak Dersim’e iltica eden on binlerce çaresiz Ermeni’ye himaye göstermiş ve öz kardeş gibi davranmıştır” diye yazar. Yine aynı yazar Seyit Rıza’nın 20 bin civarında Ermeniyi güvenlikli bir şekilde Erzincan’a götürerek Rus ordusuna teslim ettiğine bizzat şahit olduğunu yazmıştır.
Dersimlilerin Ermenilere uzattıkları kardeşlik eli Ermeni tarihçiler tarafından da saygı ile dile getirilir. Zürih Üniversitesi Tarih Bölü-mü’nden Hans-Lukas Kieser, “Dersim 1915-17’de binlerce Ermeni için bir dereceye kadar güvenli olan tek sığınaktır; hatta kimi durumlarda Alevi-Kürt aşiret reislerinin Ermeni dostlarını silah gücüyle ölüm konvoylarından kurtardıkları bir yerdir” demiştir.
ERMENİLERE SALDIRMAYAN TEK BÖLGE
Fransız tarihçi Raymond Kevorkyan ise şunları kaydetmiştir: “Ermeni Tehciri’nde iki yerin halkı Ermenileri korumuştur. İlk başta gelen yer Dersim’dir. O zamanlar Osmanlı devletinin Dersim’de hükmü yoktu. Başka yerlerden bile Ermeniler Dersim’e geldiler. Dersimliler onları alıp Rus askerlerine götürüp teslim ettiler, sadece bu yolla 15 bin Ermeninin hayatı kurtarıldı”.
Başka yabancı tarihçiler de “Ermenileri saklayan”, “ölümden kurtaran”, “evlerini açan” Dersimlileri anlatmıştır. Bütün bu tarihçiler “Dersim’in Ermenilere saldırmayan tek böİge” olduğu üzerinde ortaklaşır. (Bkz. T. W. Atkinson, Riggs, L. A. Davis, Jaharian ve Kharpet)
Dersimliler Ermenilerin katledilmesine Zazaca olarak “Tertele Vıren” (ilk katliam), 1938’de kendilerinin yaşadıkları kırıma ise “Tertele Peyen” (son katliam) derler. Sadece bu tanımlamalar bile Dersimlilerin kendilerini Ermenilerden ayırmadıklarını ve onların acısını kendi acıları bildiklerini gösterir.
Bir abartı veya boş bir böbürlenme değildir bu: Tarihsel, sosyal, dinsel ve kültürel sebeplerden dolayı Dersimlilerin 1915 Ermeni kırımında sicilleri temizdir.
Hüseyin AYGÜN