Gündem
Yüzleşe Yüzleşe Ne Hale Geldik
En yakın geçmişte, üstelik kendi iktidar döneminde gerçekleşen bir katliamın adalet sürecini başlatmayan bir Başbakan nasıl olur da yüzleşmeden söz edebilir?
ZEYNEP ALTIOK AKATLI
“Bir tanrı yücelten insan soyunu;
Yuğrulmuş balçıkla ve kanla,
Başında kaynaşan sinek bulutu.”
Ben 20 yıldır her türlü acıyla yüzleştim. Adaletsizliğin türlü safhalarında öfkemle, isyanımla yüzleştim ki nefret barındırmayayım kendimde. Geçtiğimiz gün demokrasiyi kafa sayısının üstünlüğü zanneden “en kalabalık güruhun tiranı”* yüzleşme ile ilgili balçık ve kanla yuğrulmuş bir açıklama yaptı. Öyle pişkin, öyle kendinden emin, öyle gelişigüzel, öyle riyakâr bir açıklama. Neresinden tutsan elinde kalır. Erdoğan’ın yüzleşme ve özür dileme tanımları da kendi demokrasi tanımları gibi farklı olsa gerek. Devletin devamlılığı ilkesini yok sayarak iktidara geldiği günden itibaren “bizden önce gerçekleşmiş, dönemin iktidarı özür dilesin” mantığı ile her fırsatta acıları siyasi arenada CHP‘ye sataşmak için malzeme yapıyor. Kendisinin yüzleşmeden anladığı budur. Bu bakış açısı ile tek partili dönemin CHP’si ile bugünün CHP’sini bir görmek Başbakan’a kendisinin hiç hoşlanmayacağı bambaşka yüzleşme kapıları açar.
Dersim, Roboski…
Dersim’den başlayalım. Başbakan bir gün çıkıyor ve “Devlet adına özür dilenecekse, literatürde varsa (!) özür dilerim” diyor. Bunu devlet adına resmiyeti olan bir oturumda değil, bir grup toplantısında yapıyor. Ardından her zaman olduğu gibi görevi “ileri demokrasi”yi ve Erdoğan’ın “özgürlükçü” adımlarını yüceltmek olan işbirlikçi aydınlar ve medya övgüler, methiyeler düzüyor. Bir Allah’ın kulu da çıkıp 2011’den bu yana “Bu özrün ardından devlet hangi adımları attı?”, “Ne gibi düzenlemeler getirdi?” diye sormuyor. Öncelikle devletin devamlılığı ilkesine göre özür dilemenin “literatürde” adaletin tecellisini sağlamak ve çözüm getirmek anlamına geldiğini belirtelim. Başbakan’ın özrü, ancak ve sadece 2013 yılında “barış süreci” için göstermelik iki ilin adının iadesi kadar geçerli olabilmiştir. Tunceli’ye Dersim, Güroymak’a Norşin, Aydınlar’a Tillo isimleri iade edilmiş, ancak örneğin Erdoğan’ın havaalanı açılışında yüzleştiği (!) ve sonraki 1 hafta boyunca diline doladığı Roboskili “figüranların” köyüne bir isim iadesi yapılmamıştır. Sahi Roboski Erdoğan’ın yüzleşme listesinde neden yok?
En yakın geçmişte, üstelik kendi iktidar döneminde gerçekleşen bir katliamın adalet sürecini başlatmayan bir Başbakan nasıl olur da yüzleşmeden söz edebilir?
Faili meçhuller
Biz acısı ile on yıllardır yüzleşenler, bu ülkeye ışık tutan öldürülmüş aydınların evlatları ve yakınları, tüm partilere eşit mesafede durarak 2009 yılında yaptığımız Meclis ziyaretinde AKP’yle de yüz yüze geldik. Bizleri gözyaşları ile kucaklayan ve acılarımızı yücelten(!) AKP yetkilileri “haklı taleplerimizin” takipçisi olacaklarına söz verdiler. Aynı ziyarette bizleri dinleyen BDP ve CHP yetkililerinin tam 18 kez sunduğu, ‘faili meçhul cinayetler ile ilgili özel yetkilendirilmiş soruşturma komisyonu kurulması’ ve ‘insanlık suçlarında zaman aşımının önlenmesi’ne ilişkin önerge ve yasa tasarıları salt AKP oylarıyla reddedildi. Tayyip Erdoğan’ın faili meçhullerle yüzleşmesi de bundan ibarettir.
Sivas Katliamı, Diyarbakır Cezaevi…
Gelelim Sivas Katliamı’na; sanıkların avukatlarını yüksek siyasi makamlara yerleştirip, vekil ve bakan yaparak başlatılan yüzleşme süreci, gerçek suçluları hiçbir zaman adalet önüne getirilmeyen Sivas katliamı davasında yargılanmakta olan eylemcilerin ailelerinin Başbakan tarafından “mağdur” ilan edilmesi ve davanın zaman aşımı kararının da “hayırlı” bulunmasıyla tamamlandı. Başbakan’ın yüzleşmekten kastı evlatlarını yakanların serbest kalacağı haberini alan anaların üzerine gaz sıkmaksa eğer, evet kendisi Sivas Katliamı’yla başarıyla yüzleşmiştir.
Tayyip Erdoğan Diyarbakır Cezaevi’yle nasıl ve ne zaman yüzleşmiş ben bilmiyorum ama AKP’li Altındağ Belediyesi’nin Ulucanlar Cezaevi ile yüzleşmesinin eseri dünyanın hiçbir yerinde bulamayacağınız bir müze anlayışı ile tanıştım. Ulucanlar Cezaevi gerçek yaşananları yansıtmaktan çok uzak, adeta bir etnografya müzesindeki oldukça kötü düzenlenmiş kına gecesi canlandırmalarını andıran bir anlayış ve 5 yıldızlı bir otel özeni ile müzeleştirilmiş. Ranza tepesinde parmaklıklar ardından hülyalı hülyalı gökyüzüne bakan, hemen yan tarafta tabure üzerinde çay içip bağlama çalan hüzünlü mahkûm mumyaları ve tavanlara boyanmış bulut resimleri ile ibretlik bir müzedir. Orada yaşanan işkenceden, olumsuz koşullardan eser bulamazsınız. Utanç müzesi demişken Sivas Katliamı’nın ardından Madımak Oteli’nin yerine yapılan “bilim ve kültür” merkezinin önünde katillerin adının “onlar da insan” denerek kayıplarımızla birlikte onurlandırıldığı levhayı da hatırlatmadan geçemeyeceğim. Hangi yüzleşmeden bahsediliyor?!
Başbakan bu tarihi(!) konuşmasında, tarihindeki karanlıkla her türlü resmi çözümü geliştirmiş, adalet mekanizmalarını işletmiş, tarihi sosyolojik ve toplumsal plan ve projelerle gelecek nesillere soykırım utancını unutturmadan aktarmak için mekanizmalar kurmuş Almanya Başbakan’ına sesleniyor ve yüzleşme çağrısı yapıyor. Akıllara durgunluk verecek cinsten bir şuursuzlukla yapılan bu çağrının ardından kendi yüzleşmeler listesini açıklıyor. Çorum, Maraş, Gazi, Sivas katliamları anmalarını yasaklayan Alevilere göz açtırmayan zihniyet nasıl yüzleşmiş bu katliamlarla onu bilen yok! Öyle art arda adlarını sıralayınca oluyorsa demek!
Son demokratik(!) çıkışıyla Ermenilerden özür dilemiş kabul edilen Başbakan’a, “Ermeni piçleri” yazılı bir pankartın önünde Hocalı Katliamı için Müslüman kardeşlerine methiyeler düzen iç işleri bakanına bir ihtar verip vermediği sorulmuyor mesela. Ya da çok değil 3 yıl önce “tarihi bir yalan” olarak adlandırdığı ve yok saydığı gerçekleri bugün neden kabul ettiği, neyin değiştiğine de değinen yok. “100 bin Ermeni’yi Türkiye’de idare ediyoruz, onlara hadi evinize deriz” beyanını hatırlayan da hatırlatan da çıkmıyor. “Hrant Dink davası sanığı serbest bırakıldı bununla da yüzleşecek misiniz?” diye sorabilen bir hafıza da mevcut değil kimsede. Birden bire Erdoğan 100 yıllık Ermeni katliamının tüm acılarını silecek özrünü dileyerek tarih sahnesinde dev (!) bir adım atmış oluyor.
Nefret söylemleri ve Aleviler
Yönettiği halkı sürekli olarak “afedersiniz Rum”, “Zerdüşt” gibi tanımlarla katmanlara ayıran “bunlar” diye tanımladığı kendisinden olmayan herkesi hedef gösteren, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu Alevi olduğu için itham eden Başbakan, bu tarihi konuşmasında kendi anladığı demokrasi ve yüzleşme tanımlarına doyamamış olsa gerek bir de yepyeni Alevilik tanımı yapıyor. Almanya’da bulunan “Ali’siz Alevileri” lütfedip Türkiye’deki Alevilerden ayrı tutmuş. Çünkü Türkiye’deki Aleviler müslümanmış!
Başbakan herkesle kendince yüzleşti ancak bir kendi sevgisizliği, nefreti ve kibriyle yüzleşemedi. Sivas’la yüzleşmek istiyorsa kendisine en önce Roboski ve Gezi Direnişi’nde öldürdükleri çocuklarla yüzleşerek başlamasını önereceğim. Özellikle Sivas Katliamı ve Deniz Feneri ile ilgili gerçekleri yüzüne vuran herkesin bir şekilde cezalandırıldığı ileri demokratik düzende bizler onunla yüzleştiğimizde başımıza gelenler ortada! Kendisi demokrasiyi, barışı, yüzleşmeyi bilse de bilmese de gerçekler ayan beyan ortada!
“Hatmi diyor ki; sizden bana ne!
Varım ben bu dünyada;
Siz bilseniz de bilmeseniz de.”