Yaşam
Heranuş’un Çeşmeleri Yine Akıyor
Fethiye Çetin’in anneannesi ‘Seher’in ‘Heranuş’ olarak başka bir hayatı vardı. Köyü Habap’taki çeşmelerin yenilenmesi restorasyondan ötesi…
PINAR ÖĞÜNÇ – Radikal
Minibüsün kapısı açılır açılmaz davulla zurna başlıyor. Gecikmemize rağmen bizi sabırla bekleyen kadınlar ‘hoş geldiniiiiz’lerle etrafımızı sarıyor. Tek tek öpüşüyoruz. Kimiyle iki defa hatta. Anında halay başlıyor; önce küçük bir yarımay, sonra koca bir çember… Elazığ’a bağlı Ekinözü’ndeyiz. Taziye evinin tepesinde yeni ismiyle birlikte ‘Habap’ da yazıyor. Bazen Habab diye yazılan, Ermeni kayıtlarında Havav olarak geçen köy burası.
Türkiye’nin bir köyünde iki tane çeşme yenilenmiş, ne olacak? Hiç öyle değil işte. Habap’ın iki çeşmesinden bugün su akmasını, kadınların taşlarında kilim, yün yıkayabilmesini, meydandan o yana koşturan çocukların nefes nefese su avuçlayabilmesini lalettayin bir restorasyon işiyle açıklamak o kadar zor ki…
Dink ailesinin de avukatı olan Fethiye Çetin, anneannesine dair o büyük hakikati öğrendiğinde 24 yaşındaydı. Seher Hanım artık dayanamamış, dokuz yaşına kadar Habap’ta Heranuş olarak geçen hayatını anlatmıştı. Şarkı söylemeyi, dans etmeyi seven bu hayat dolu küçük kız önce köyün bütün erkeklerinin götürülüşüne, derelerin kan kırmızıya boyanışına, kadın ve çocukların aç ve susuz günlerce yürüyüşüne şahit olmuştu. Annesi İsguhi ve halası Zaruhi hayatının kurtulması için Heranuş’u bir jandarmaya vermeyi konuşurken, kaçırılır gibi bindirildiği at, yeni hayatına götürmüştü onu. Taş çatlasın 100 kilometre ötede Seher olarak bir aile, hayat kurmuş ve 100 kilometre uzaklıktaki çift çeşmeli köyüne bir daha asla gitmemişti. Fethiye Çetin’in 2004’te bu hikâyeyi anlattığı ‘Anneannem’ (Metis Yayınları), 100 yıl önce Anadolu Ermenilerine yaşatılanlara dair, okuyanı kayıtsız bırakamayacak güçte bir kitap. İşte ben de Heranuş’un köyündeyim.
Elazığ Kovancılar a bağlı Ekinözü, Habap olarak bir Ermeni köyüydü. Fethiye Çetin, anneannesinin izinde çeşmelerinin tekrar canlanmasına önayak oldu.
‘Ben de sizdenim’
Caminin önünde halaylar çözülünce çeşmelere doğru toplu yürüyüş başlıyor. Bir gün önce erkeklere ve resmi erkâna açılış yapılmış, bugün kadınların günü. Ayaz gölgede gücünü gösterse de güneşte herkes daha şen, daha bir güzel. Bu kadar afili başörtüsü bağlama şekli, bu kadar doğal sürmeli göz görmemişim.
Yürürken genç kızlardan biri koluma girip kulağıma eğiliyor: “Aslında ben de sizden sayılırım biraz. Büyük anneannem Ermeniymiş”. Gazeteci olarak geldiğimi söylerken, kötü vaziyetteki kilisenin yanından geçiyoruz. “Tepede de şato var” diyor. Şato dediği manastır… Başka fısıltılar da geliyor. 17 yaşında yeni gelin gelmiş genç bir kadın, çevre köylere evlatlık verilen Ermeni kayınpederinin evlendikten sonra Habap’a döndüğünü anlatıyor hiçbir şey sormadan. Yarı-gizli, ama paylaşmaya can atılan bilgiler bunlar, övünür gibi dökülüyorlar.
Kitap çıktıktan sonra köylülerle bağ kuran ve çeşmelerden haberdar olan Fethiye Çetin Habap’a ilk geldiğinde bol misafirperverlik gördüyse de, başlarda onları buyur edenlerin “Bunlar niye buraya geliyor, mallarını geri mi alacaklar” diye baskı gördüğünü de biliyor. Ama işte Kültür ve Turizm Bakanlığı, Chrest Vakfı, Açık Toplum Vakfı, Genel Energy ve şahsi bağışçıların katkısıyla bu iki çeşmeyi yenilemeye girişip, yazı da köyde geçirince işler değişmiş.
Çetin, dördüncü kuşağın geçmişe dair hiçbir şey bilmediğini anlatıyor: “Çeşmeler yıkılıyordu, hafıza da silinmek üzereydi. Geceleri konuştuğumuzda çocuklar, gençler masal gibi bizi dinliyorlardı. Başta evet bu köyde Ermeniler yaşamış deniyor, bir adım ötesine geçilemiyordu. Zamanla, evet burada çok acı olaylar yaşanmış denmeye başlandı. Hatta örnekler konuşuldu. Kendilerinden uzak tuttukları bir hadiseyken, gözle görünür bir hatırlama süreci yaşandı, sorgulamalar başladı.”
Gönüllü Ermeni, Türk ve Kürt gençlerinin inşaatta çalışması, aynı esnada çocuklarla atölyeler, çöp kampanyaları yapılması başka bir hava getirmiş köye. Yüzleşme diyoruz ya, onun hası yaşanmış.
Çığlıkları bastıran su
Dönüşte bizi şahane bir sofra bekliyordu: Şillıki, göme, içli göme, patile… Eve misafir gelir gibi hazırlanmış Habap’ın kadınları, çocuklarına yedirir gibi yedirdiler bizi.
Çeşme başında halay çekerken, o sudan içerken, “Fethiye Abla senin sayende…” diye kadınlar boynuna atlarken uzun süredir bu kadar mutlu bir insan görmediğimi düşündüm.
Sonra bundan konuşurken başta hiç öyle olmadığını anlattı Çetin. “Başta oralarda neler yaşanmış olabileceğini düşünerek çok üzüntü duydum. O çeşmenin etrafına öyle baktım, çok acı çektim. Kulaklarımda hep çığlık sesleri vardı. Yukarıdaki çeşmenin suyunu açma işini bana vermişlerdi. Uzun süre kapatıldığı için, açınca su büyük bir coşkuyla aktı. İşte o an ilk defa suyun sesinin kulaklarımdaki çığlıkları bastırdığını fark ettim. Bu benim için de bir iyileşme süreciydi. Sadece benim için değil, oraya gelen, orada yaşayan herkes için böyle bir iyileştirici etkisi oldu. Hep birlikte iyileşiyoruz bence”.