Haberler
Koray ve Menekşe’nin Annesi: Diri Diri Yaktılar Nasıl ‘Kader’ Derim?
Hürriyet yazarı Ayşe Arman, Sivas Katliamı’nda çocukları diri diri yakılan acılı anne Hüsne Kaya ile konuştu. İşte o çarpıcı röportaj…
Hüsne Kaya, Ankara’da tek göz bir gecekonduda yaşıyor.
O, iki evladını Sivas katliamında kaybetti.
11 yaşındaki Koray’ını ve 13 yaşındaki Menekşe’sini.
Sonra bir çocuk daha doğurdu, onun da adını Menekşe koydu.
Soner Yalçın’ın belgeseline ismini veren Menekşe, şu an 18 yaşında.
Ve kadere bakın ki, kazandığı üniversite Sivas’ta!
Bugün annesi Hüsne Kaya’yı okuyacaksınız.
Anlattıkları beni mahvetti, çok uzun süre kendime gelemedim.
Bir insan bir acıyı bu kadar mı sahici, yalın ve damardan anlatabilir.
Yarın da Menekşe’yle yaptığım röportajı okuyacaksınız.
Soner Yalçın’ın, Sivas katliamını anlatan “Menekşe’den Önce” adlı belgeseli bu cuma gösterime
gidiyor. Altın Portakal’da yarışma dışı olmasına rağmen, jüri tarafından “Toplumsal Vicdan
Ödülü”ne layık görüldü.
Söylemek istediğim tek şey şu:
O belgeseli mutlaka izleyin! Mutlaka!
İki çocuğu, Sivas’ta yakılarak öldürülmüş bir annesiniz. İnsan, soru sorarken bile zorlanıyor. Siz nasıl yaşıyorsunuz bu yükle, bu ağırlıkla…
– Soru zor, cevabı sorudan zor! Ben de bilmiyorum…
Yaşamak zorundayım herhalde. Hayat,
bazen bize kaldırabileceğimizden büyük acılar yaşatabiliyor. Ama düşünce de kalkmayı bilmek
gerekiyor. Direnmek, mücadele etmek… Benim yaptığım da bu. Başka çare yoktu…
GÖZÜ DÖNMÜŞ KALABALIK
Koray 11, Menekşe 13 yaşındaydı hayatlarını kaybettiğinde. O 38 kişinin en genci onlardı. Korkunç bir acı. Ama sonra siz, yeniden bir çocuk dünyaya getirdiniz, oda Menekşe. Bugün 18 yaşında. Menekşe olmasaydı, hayata devam edebilir miydiniz?
– O kadar büyük bir acı ki, insan bir saniye bile yaşamak istemiyor. Bu işin çıkışı da yok. Hâlâ
yüreğim yanıyor ama bak söylüyorum, Menekşem olmasaydı da, hayata devam ederdim. Daha
ezik, daha hayata küsmüş olurdum. Ama devam ederdim. Bir şekilde ediyorsun. Ama tabii ki
Menekşem iyi ki dünyaya gelmiş, bana güç verdi, hayata döndürdü, sadece kızım değil, yol
arkadaşım oldu…
O olay nasıl oldu? Binlerce kez anlatmışsınızdır ama bir daha anlatır mısınız…
– Ben de Sivas’taydım o gün. “Keşke ben kurtulmasaydım, keşke ben yanarak ölseydim de,
çocuklarım sağ olsaydı!” çok dedim… Sabah, Ankara’dan yola çıktık. Kültür Merkezi’ne vardık.
Çocuklar çok mutluydu. Eşim, saz dersleri veriyordu dernekte. Koray, saz çalıyordu, Menekşe
de tiyatroya girmişti. Aynı zamanda ‘semah’taydılar…
Etkinlikte yer almak için mi gittiler?
– Tabii tabii. Her sene, dernekle etkinliğe gidiyorduk. O sene de Sivas. Çocuklar, semah
döndüler. Sonra yemeğe gittiler, biz kültür merkezinde kaldık. Olaylar çıkınca, başlarında da
dernekten tanıdığımız biri vardı, çocuklar zarar görmesin diye otele sığınmışlar. Ama gözü
dönmüş vahşi, yobaz kalabalık, kültür merkezinden sonra otele saldırdı, biz kurtulduk, onlar
kurtulamadı. Herkes biliyor, yaktılar oteli!
Oteldeyken çocuklarınızla haberleşebildiniz mi?
– Kültür merkezine saldırdıklarında ben bayılmışım. Kendimde değildim. Korkunç bir arbede
yaşanıyordu. Zaten telefonları, cereyanları kestiler. Her taraf karanlık. O esnada çocuklar oteldeydi…
İNANMAK İSTEMİYORSUN
Acı haberi nasıl aldınız?
– Kendime geldiğimde ikide bir soruyormuşum, “Çocuklardan haber var mı?” diye.
“Bir şeyi yok soruyormuşum, “Çocuklardan haber var mı?” diye. “Bir şeyi yok çocukların!” diyorlardı.
Ama içimde bir alev var. İnsan, kötü bir şeylerin olacağını hissediyor.
Sonra radyodan Koray’ın adının anons edildiğini duydum. “Korayım!” diye bağırmışım, yine iğne,
hep bölük pörçük hatırlıyorum. Sonra Menekşem…
Nasıl bir şoktu yaşadığınız? Neyin ne olduğunu algılayabiliyor mu insan?
– Hayır, inanmak istemiyorsun. Zaten önce, “İkisi de yaralı!” dediler. İkisini de farklı hastanelere
kaldırmışlar. Beni ambulansla götürdüler. Belki de gösterdiler çocukları. Hatırlamıyorum. Hep ilaç
veriyorlardı. Ankara’ya nasıl geldim, onu bile bilmiyorum. Ankara’da baktım derneğin önünde
mumlar yanıyor, aklımın ucundan geçmiyor evlatlarımı kaybetmiş olabileceğim, bir de ne göreyim
bizim çocukların da resimleri. Ben orada yığılmışım…
ZAMAN İLAÇ DEĞİL
Onların çaresizliği yüreğinize ne kadar oturdu?
– O var ya, tarif edilemez. Onların halini, duydukları korkuyu, yaşadıkları paniği, hayal bile etmek
istemiyorum. Nutkum tutuluyor. 20 yıl bitti, hâlâ içim yanıyor. Bu acıyı başka bir şeyle nasıl
kıyaslarım, nasıl ifade ederim inanın bilmiyorum.
Acım dindi mi? Hayır. “Zaman, her şeyin ilacı” diyorlar, bana öyle olmadı. Ateş, hâlâ
içimde yanıyor, hiç sönmüyor, daha da korlanıyor…
İnsan “Kader!” mi diyor? Ne diyor? Nasıl izah ediyor kendine?
– Edemiyor. Ben kadere yormuyorum. Allah’ın işi değil ki, kadere yorayım. Bazıları, “Kimi sudan,
kimi yangından, kime ateşten gider. Alın yazısı!” diyor. Hadi oradan! Oraya ateş atılmasaydı, benzinle yakılmasaydı, bu kadar masum insan ölmeyecekti.
Benim çocuklarım da ölmeyecekti.
Canlı canlı yaktılar onları! Ben nasıl “Kader” derim çıkarım işin içinden!
Allah’tan gelen bir hastalık olsaydı belki ama bu öyle bir şey de değil ki. Günahsız insanları yakan katillerden söz ediyoruz, bu işin Allah’la ne alakası var!
Yıllar sonra kızı Sivas’ta üniversite kazandı
Kadere bakın ki, kızınız Sivas’ta üniversite kazandı…
– Bana yıllarca, “Anne, beni Sivas’a götür, merak ediyorum!” dedi. Hep reddettim. “Ben orada
kendimi zor idare ediyorum, ayılıp bayılıyorum” dedim. Hiç götürmedim.
E peki orada üniversite kazanınca…
– Önce tıkandım kaldım. “Başka yer bulamadın mı gidecek!” dedim, kızdım. Ama baktım çok
istiyor ve böyle konuştukça psikolojisi bozuluyor. Menekşe o şehre değil, o şehirdeki bir
üniversiteye kaydoldu. Kayda birlikte gittik. Otobüs, Cumhuriyet Üniversitesi’ne giderken, o lanetli
yerin önünden geçtik. “Bak işte kızım, yıllardır merak ettiği yer şu solda!” dedim. Beni rahatlatan
bir şey söyledi, “Güzel annem” dedi, “Ben oraya eylem yapmaya gitmiyorum, okumaya
gidiyorum. Evet, bu katliamı yaşamış olabiliriz. Ama benim puanım da burayı tuttu. Bu da benim
hayatım, gidip okumak istiyorum!” Ne dersin? Diyemedim bir şey…
Acı, ruhunda dövme gibi kalıyor
Belgeseli izlediğinizde ne hissettiniz?
– Çok ağır geldi. Zaten herkes, ağzı yüzü şiş çıktı. Bütün o vahşeti görüyorsunuz. Ben yine
bayılmışım. Menekşe çok korktu bana bir şey oldu diye, onun çığlıklarıyla ayıldım. Neyin
gerçekten ne olduğunu anlamak isteyen herkes, izlesin o belgeseli. Büyük bir acıya, vahşete
tanık olacaklar…
İnsan, böyle büyük bir acı yaşadıktan ve evlatlarını kaybettikten sonra, “Artık bana hiçbir şey
koymaz!” diyor mu?
– Hayır. Öyle demiyor. Hiç unutmuyorsun, ruhunda, o acı dövme gibi kalıyor. Ama bir şekilde
yaşamaya devam ediyorsun. Ben hep dirençli, her şeye göğüs geren biriydim. Gözüm de
karaydı. Bu, benim en zor imtihanım oldu. Kaybettiğim evlatlarımın yaş günlerinde, doğum
günlerinde onların mezarlarında gözyaşı döküyorum. Ama bir şekilde hayatıma devam ediyorum.
Bu ülkede yaşanan bütün kötülüklere, vahşete, zulme de direnmeye devam etmek istiyorum.
Çünkü Menekşe var, hepimizin Menekşeleri var. Onları soldurmalarına izin vermeyelim.
Elbirliğiyle cehaletle mücadele edelim. Ben ediyorum. Ölünceye kadar da edeceğim…
Madımak denilince etim kemiğimden ayrılıyor
Ölen evlatlarınızın yerini doldursun diye mi Menekşe’yi doğurdunuz...
– Hiçbir evlat, bir başkasının yerini dolduramaz. Hepsi, bir elin parmakları gibi farklı. Ama yine de,
evet, eve yeni bir bebek gelince, acınızı bir nebze de olsa unutuyorsunuz, bir güçle yeniden
hayata sarılıyorsunuz. Menekşe’nin huyları, hareketleri, davranışları, ablasına ve abisine
benzemiyor. Üçü de benim parçam ama hepsi farklı. Ve hepsi, içimde yaşıyor.
Menekşe’ye neden kaybettiğiniz kızınızın adını verdiniz?
– Neden vermeyeyim? Menekşe, ablasının ismini gururla taşıyor. Etrafınıza bakın, binlerce,
milyonlarca Ali, Ayşe, Mehmet var. İsimler boncuk gibidir, onları üzerimizde taşırız. Ama bizler, o
adını aldığımız insanlar olmayız. Ama şu var tabii: Adını Menekşe koyunca, sanki diğeri hiç gitmedi gibi hissettim.
Sanki ben, sadece Koray’ımı kaybettim. Menekşem tekrar gül açtı, dallandı, budaklandı, ama farklı bir insan oldu…
Sivas ya da Madımak kelimelerini duyunca ne hissediyorsunuz?
– Etim, kemiğinden ayrılıyor!
Eşinizle de koptunuz. O, bu acıyı taşıyamadı mı? Erkekler kaçar mı? Yükü, kadınlar mı
taşır?
– Ben Menekşe’yi tek başıma büyüttüm. Maddi, manevi eşimin desteği olmadı. Onunla ilgili
söyleyecek bir sözüm de yok. Vicdanıyla baş başa bırakıyorum. Eğer vicdanı rahatsa, ne âlâ…
Ayşe Arman – Hürriyet