Gündem
‘Dersimliler ‘Boş Çuval Ayakta Durmaz’ Der; Boş Lafla da Alevi Açılımı Olmaz’
Dersimlilerin bir atasözü şöyle der: ‘Xaşiya tole, pay ra nêvindena.’ Türkçe’siyle ‘Boş çuval ayakta durmaz!’ Boş laflarla da Alevi açılımı olmaz, olamaz. Senelerdir Alevileri oyalıyorlar. Her konuda aynı şekilde davrandılar. Somut adımlar da atılmadı.
Uzun süredir rafa kalkmış gibi görünen AKP hükümetinin Alevi açılımı Türkiye’de tekrar gündemde. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ziyareti öncesinde Alevilere önemli, olumlu sürprizleri olacağı duyurulmuştu. Ancak ziyarette somut iki adım öne çıktı: Birincisi, Tunceli Üniversitesi’nin adının ‘Munzur Üniversitesi’ olarak değiştirileceği. İkincisi de, kentteki eski kışlanın müzeye dönüştürülerek ‘Dersim Müzesi’ adını alacağı. Söz konusu iki adıma dair de detay açıklanmazken, Alevilerin malum taleplerine ilişkin somut bir plan ifade edilmedi.
Bu taleplerden biri de zorunlu din derslerinin kaldırılması…
Farklı kaynaklara göre 15-20 milyon Alevi vatandaşın yaşadığı Türkiye’de Sünni İslam inancına dayalı zorunlu din dersleri okutulurken, Müslüman ülkelerden gelen yaklaşık 4 milyon göçmeninin yaşadığı Almanya’da durum nasıl diye bir göz atmak istedik. Zira Almanya’da hem Sünni İslam inancına hem de Alevilik inancına dayalı din dersleri okullarda okutuluyor. Hem de katolik ve protestan din dersleri gibi seçmeli ders olarak.
Konuyu Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Eğitim Sorumlusu, din bilimleri uzmanı ve Weingarten Pedagoji Yükekokulu’nda doçent Yılmaz Kahraman’la konuştuk.
Kökleri Dersim’e uzanan bir uzman olarak öncelikle Davutoğlu’nun Dersim gezisi ve açıklamalarını nasıl buldunuz?
Davutoğlu’nun Alevi açılımı üç başlıkta özetlenebilir: 1. Müze açma 2. Ziyaretgahların yollarının yaptırılması 3. Tunceli Üniversitesi‘nin ismini değiştirmek.
Bu konuların ‘Alevi açılımı’yla ilgisi yok. Başbakan, kendisini ve Türkiye Cumhuriyeti’ni gülünç duruma düşürüyor. Alevilerin talepleri açık ve net. Ancak bu taleplerin yerine getirilmesi konusunda hükümet hiçbir adım atmadı şu ana kadar.
İyi de Davutoğlu, “Farklı mezheplere karşı hakaretlerin karşısında biz duracağız” diye konuştu. Sizi ikna etmedi mi?
Dersimlilerin bir atasözü şöyle der: ‘Xaşiya tole, pay ra nêvindena.’ Türkçe’siyle ‘Boş çuval ayakta durmaz!’ Boş laflarla da Alevi açılımı olmaz, olamaz. Senelerdir Alevileri oyalıyorlar. Her konuda aynı şekilde davrandılar. Somut adımlar da atılmadı.
Sizce hem Ortadoğu’daki etnik ve dini çeşitlilik göz önünde bulundurulursa hem de küreselleşme sonucu toplumların gün geçtikçe çok kültürlü hale geldiği düşünülürse zorunlu din dersi zamana uygun bir uygulama mı? Dinler tarihi gibi inanca dayanmayan ders tipi birlikte yaşamayı daha kolaylaştırmaz mı, karşılıklı anlayışı desteklemez mi?
Bu konuda da Almanya’dan güzel bir örnek verebilirim. Hamburg eyaletinde ki orada çok farklı dini, etnik ve kültürel gruplar bir arada yaşıyor, din dersleri yerine ‘Herkese din dersi’ (RUFA- Religionsunterricht für alle) modeli var. Bu derste, Hamburg eyalet’nde yaşayan tüm inanç gruplarının inancı işleniyor ve tanıtılıyor. Yani her öğrenci, Hamburg’da yaşayan ve yaşatılan bütün dinler ve dini gruplarla okulda tanışmış ve onlar hakkında bilgi sahibi olmuş oluyor. Bu ders kapsamında ayrıca çocukların, gençlerin ve eğitimcilerin tanıması amacıyla kilise, havra, cemevi, Budistlerin merkezi ve camilere ziyaretler yapılıyor.
Zorunlu din dersine ilişkin AİHM kararına rağmen AKP hükümeti adım atacağa benzemiyor. Almanya’dan, Avrupa’dan baktığınızda bunu nasıl görüyorsunuz?
Son dönemlerde Türkiye’de birkaç konu artık vicdan meselesi haline geldi. Bunlardan biri de zorunlu din dersleri. Çağdaş, modern ve demokrat diye tanımlanan bir ülke, nasıl olur da kendi inancını başkasına dayatabilir? İnancın hür olması gerek. Dayatıcı inanç Ortaçağ mantığıyla karşı karşıya kalınması demek. Türkiye birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da artık net bir duruş belirlemeli. Hak ve hukuk çerçevesinde, modern, ilerici, her vatandaşını eşit gören, barış içinde bir Türkiye olacaksa, öncelikle bu dayatmacı din mantığından vazgeçilmesi şart.
Almanya’da din dersi dayatmacı değil, seçmeli. Peki derslerin içeriğini, öğretmenleri kim belirliyor ve masrafları kim karşılıyor?
Önce şunu vurgulayayım: Almanya federal bir devlet ve eğitim konusu da eyaletlerin sorumluluk alanına giriyor. Sonra Alman devleti seküler. Yani devletin resmi bir dini yok. İnanç konusunda nötr, yani tarafsız, velakin dini meseleleri halk için kontrol ve koordine eder.
Din derslerine baktığımızda da yine devletin bütün inanç gruplarına eşit şekilde yaklaştığını görürüz ve hepsine mesafesi de eşittir. Hiç birini kayırmaz ya da dışlamaz. Basit bir örnek vermek gerekirse, okullardaki Alevilik derslerini veren eğitmenlerin masrafları Alman devleti tarafından karşılanıyor, tıpkı Hıristiyan, Yahudi, Müslüman ve diğer grupların derslerinde olduğu gibi.
Derslerin konularına gelince… Eğitim eyaletlerin sorumluluğunda olduğu için özelinde eğitim bakanlıkları, bütün inanç gruplarıyla bir araya gelip müfredatları beraber belirliyor. Biz AABF olarak müfredatımız için bir taslak hazırlayıp, eyalet eğitim bakanlıklarına takdim ettik ve onlardan da her konuda destek gördük ve görüyoruz.
Ayrıca hangi eyaletlerde, ne zamandan beri Alevi din dersleri seçmeli ders olarak okutuluyor?
Bilindiği gibi Almanya’da 700 binin üzerinde Alevi yaşıyor. AABF’ye bağlı tam 152 cemevi var. Aleviler, diğer göçmen gruplarda da görüldüğü gibi çoğunlukla Almanya’nın batısındaki eyaletlerde ikamet ediyor, yani iki Almanya’nın birleştiği 1989 öncesi ‘Federal Almanya’ olarak bilinen bölgedeki eyaletlerde. Batıdaki bu eyaletlerin tümünde Aleviler tanınmış inanç topluluğu olarak ders verme hakkına sahip. Bu hak, Alevilere 2007 yılında verildi. Öncesinde ise 2004 yılında Baden-Württemberg eyaleti, proje ve deneme bölgesi olarak Alevilik derslerine başladı.
Doğu Almanya’da ise zaten göçmenler çok az, sadece Aleviler değil, genel olarak göçmen ve Türkiye kökenli az, ama oralarda da Türkiye kökenli göçmen nüfus yeni yeni artmaya ve kurumlaşmaya başladı. İhtiyaç görülmesi halinde orada da dersler gündeme gelecektir.
Peki Alevilik dersleri için öğretmenler nerede yetişiyor ve bütün ders masrafları kim tarafından karşılanıyor?
Öğretmenlerimiz eyaletlere göre şimdilik değişik sistemlere göre eğitim alıyor. Mesela en çok Türkiye kökenli göçmenin yaşadığı Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde (KRV) eğitmenler bir sene boyunca eğitmenlik kursuna devam ediyorlar. Bu kurslara katılabilmeleri için KRV Eğitim Bakanlığı öğretmenlerimize hafta bir gün izin veriyor. Bir yıl boyunca bu seminerlerde eğitim alan öğretmenlerimiz Alevilik din dersi eğitmeni sertifikasına hak kazanıyor.
Diğer eyaletlerde durum biraz daha farklı. Ordaki öğretmenlerimiz ve öğretmen adaylarımız Weingarten’de bulunan, benim de ders verdiğim pedagoji yüksek okulunda eğitim alabiliyorlar. Weingarten’deki eğitimler ilk etapta haftasonlarında blok seminerler şekline düzenleniyor.
2007’de hak verildi dediniz. Alevilik din dersi için çalışmalarınız ne zaman başladı? Bir de Alman hükümetinin tepkisi ne oldu? Mesela ‘İslam din dersi zaten var, onun içinde okutun’ demediler mi?
Bu konuda AABF olarak 1990’lı yılların başında harekete geçtik ve dönemin hükümetiyle temas kurduk. Hükümet, AABF’nin taleplerini memnuniyetle karşıladığını beyan etti ve kurumumuzla irtibata geçti. Önce Almanya’da yaşayan diğer İslami gruplarla bir araya getirdiler bizi. Din dersi konularında diğer İslami cemaatlerle hemfikir olmadığımızı görünce devlet, bilirkişi raporları hazırlanması için uzman akademisyenleri görevlendirdi.
İki rapordan ilkini, din hukuku konusunda uzman, Almanya’nın tanınmış öğretim görevlilerinden, Köln Üniversitesi hocası Prof. Dr. Stefan Muckel yazdı. İkinci rapor ise konunun inançsal ve sosyolojik boyutunu inceleyen, İslam dini alanında uzman türkolog Prof. Dr. Ursula Spuler-Stegemann hazırladı.
Her iki raporun da vardığı sonuç, ‘Aleviler kendine özgü bir inanç topluluğudur’ oldu. Bu bilirkişi raporları sonucunda az önce de söylediğim gibi 2007’de inanç topluluğu olarak resmen tanınmış olduk ve daha da geniş haklara kavuştuk. Bu haklardan biri de kendi dersimizi verme hakkıydı.
700 bin Alevinin yaşadığı Almanya’da bu kadar özgür hareket ederken, 15 milyondan fazla Alevi’nin yaşadığı Türkiye’de inanca dayalı zorunlu Sünni İslam din dersi… Türkiye’de Aleviliğin var olan din dersi kapsamında okutulması hiç mi mümkün değil?
Sünnilik inancına dayalı din dersi kapsamında Aleviliğin anlatılması mümkün değil. Eğer yapılırsa Aleviler açısından büyük bir tehlike içerir bu ders, çünkü Aleviliğin inanç sistemi ve teolojisi farklı. Bir örnek vermek gerekirse; Alevilikteki varoluş ve dönüşümü anlatan ‘Devriye’ inancı… Sünniliğin kabul etmediği bu inanç nasıl açıklanacak? Diyanet İşleri bunu kabul eder mi? Alevilerin semahını, cemevini, cemini, anasını, pirini, deyişini ve ikrarını kabul etmeyen ve reddeden bir kuruluş, reddettiği konuları derslerde nasıl işleyecek?
Bu nedenle Aleviliğin İslam din dersleri kapsamında öğretilmesininin arkasında sadece asimilasyon politikasının olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz.
Teşekkürler..
Ben teşekkür ederim. Hızır yoldaşımız, Ali haldaşımız ola.
Elmas Topçu – Deutsche Welle Türkçe