Haberler
MA Dergisindeki Yazıya Dair Eleştirilere Cevap
MA dergisinde Koçan aşiret lideri İdare İbrahim Ağa ile ilgili yayımlanan yazıyı yazan Doğan Munzuroğlu, eleştirilere cevap verdi. İşte o yazı…
Ma dergisinin 1. sayısında İdare İbrahim ve Çemişgezek Beyi arasında geçen bir hikaye yayınlandı. Bazı internet sitelerinde Ali Haydar koç ve Mehmet Gülmez imzalarıyla çıkan yazılarda bu hikayenin İdare İbrahim’e “hırsız” dendiği şeklinde yorumlandı. Ma dergisinde çıkan söz konusu yazı bana ait olduğu için önce Telo Yeter’in ağzından hikayeyi aktarıp sonra eleştirilere cevap vermem gerekiyor:
“İdara(Qocu Aşireti’nin lideri) bekar iken Çemişgezek’e gidiyor. Bakıyor, çarşının içerisinde bir horoz geziyor. Atlıyor, horozu tutuyor, kaçıyor. Çemişgezek gençleri koşuyorlar, yetişemiyorlar. Derebeyi komadaymış, oğlu gidiyor babasına diyor “baba İdara geldi, Çemişgezek’in içinden horozu çaldı, aldı gitti. Biz arkasına düştük, Uskex’e kadar kovaladık ama yetişemedik.” Babası diyor “keşke horozu vermeseydiniz, horozun arkasını bırakmayın.” Oğlu diyor “ne olacak baba, altı üstü bir horoz.” Aradan beş on gün geçiyor, bu defa gene geliyor, Çemişgezek’in davarını götürüyor. Oğlu gene babasının yanına gidiyor diyor “baba, İdara geldi, Çemişgezek’in davarını götürdü. Baba diyor “horoz horoz! Horozu vermeseydiniz.” Bir hafta geçiyor, İdara gene geliyor, Çemişgezek’i talan ediyor, 12 kişi vuruluyor. Derebeyinin oğlu gene gidiyor babasına. Olup biteni anlatıyor. Adam diyor “oğlum horoz, horoz!” Oğlu diyor “baba davar gitti, sığır gitti, adamlar öldü, şehir talan oldu, sen hala horoz diyorsun.” Diyor “oğlum horozu vermeseydiniz bunların hiç biri olmazdı! Şimdi İdara’yı kim engeller!”
Bu anlatım 2012′de 105 yaşında vefat eden Taşkirekli Telo Yeter’e aittir. Munzur Dergisi’nin 39. sayısında daha önce yayınlanmış uzun bir söyleşinin kısa bir bölümünü Kırmancki diline çevirerek yazdım. Hikayeyi okuyan aklı başında herkes anlar ki bu hikaye öyle bir iki günde hazırlanacak uyduruk bir hikaye değil. Toplumun hafızasında damıtılmış, mayalanmış bir hikaye.
Yazıda hikayenin doğruluğuna ve yanlışlığına değil çıkarılacak derse vurgu yapılmaktadır. Hikayede İdare’nin cesareti ve kahramanlığı ile Mire’nin öngörüsüne vurgu yapılmıştır. Hikayenin gerçek olup olmadığı değil verilen mesaj önemlidir. Mesaj İdare gibi güçlü bir lider üzerinden verilmiştir. Gene aklı başında herkes verilen mesajın İdare’nin cesaret ve çevikliği, Çemişgezek beyinin de öngörüsü olduğunu anlar.
Küçük bir çocuk iken Çemişgezek beyinin malını şehrin ortasında çalması hırsızlıktan çok cesaret ve çevikliğin simgesi olarak anlatılmıştır. İlk örneğin horoz olması, eleştiren kişilerce küçümsenmektedir. Oysa Dersim inanç simgeselliğinde horoz oldukça önemli bir yere sahiptir. Horozu almak Dersim geleneğinde İdare’nin saygınlığına zarar vermez aksine ona ün kazandırır.
Dikkat edilirse hikayede İdare gariban birinin malını gasp etmiyor. Bölgede iktidar olan Çemişgezek Beyi’nin malını göz göre göre alıp gidiyor. Beyin adamları küçük bir çocuğu yakalayamıyor. Bunu yapan 15-16 yaşlarında bir çocuk olduğu için cesur bir liderin yürüyeceği yolun ilk taşları örülüyor.
Derebeyine kafa tutmak, malını gasp etmek Robin Hood’da kahramanlık oluyor da İdare için neden hırsızlık olarak algılanıyor anlayamıyorum. Kaldı ki Dersim’de bu tür hikayeler oldukça çoktur. Kişiye olumsuz nitelikler yüklemez aksine cesaretini ve kahramanlığını pekiştirir.
İki yazarın da bunu bilgi eksikliğinden yazdığını sanmıyorum. “Çamur at, tutmasa da izi kalır” mantığının ürünü olduğunu düşünüyorum. Çünkü kimse hikayeden örnek alıntı vererek konuşmuyor. “İdare’ye hırsız dedin” diye yazara yönelik direk bir suçlama var. Dolayısıyla okuyucu yönlendiriliyor, koşullandırılıyor. Dergide çıkan hikayeyi yazmaktan ısrarla uzak duruluyor. “Hırsız” sözcüğüne sarılıp okuyucu manipüle ediliyor.
İş bununla da kalmıyor. Sonradan “aşiret mensubu” diye arayan kişilerin tehdit ve hakaret telefonlarıyla olay tam bir linç malzemesine dönüşüyor. Bu hikayeye böyle bir tepki gelirse yarın dersimin iç sorunlarını yazacak kişiler linç edilmeyi göze almalılar. “Dersim mükemmel değildi” diyen, Dersimin iç sıkıntılarını yazan herkese yönelik bir saldırı hazırlığıdır bu.
Bu tutum, artık kimsenin Dersimle ilgili muhalif bir yazıyı kaleme alamayacağının belirtisidir. Oldukça tehlikeli bir gidiştir. Bazı kişiler resmi Dersim tarihi yaratıp muhalif bütün yazıları linç etme niyetindeler. Devlet olmadan devlet gibi davranıyorlar. Aydınlarını ve entelektüellerini linç etme alışkanlığı, var olan iktidar zihniyetinin işidir.
Kaldı ki eski Dersim’de o kadar çok acıtıcı, incitici olay yaşanmıştır ki, Koç ve Gülmez gerçekliğe kulaklarını kapatmamışsa bunlardan birkaç tanesini duymaması mümkün değildir. Örneğin Doğu Dersim’deki Alu-Usıvu kavgası, Batı Dersimdeki Aliye Topi-Piresen kavgası, gene Seyit Rıza’nın oğlu Baba ile Qopo Rayber çelişkisinin iç yüzü gibi konular içler acısı örneklerdir. Kürt coğrafyasının önemli bir karakteri ve değeri olan İdare İbrahim’e ilişkin ders verici bir öyküye bu kadar fırtına koparılıyorsa yarın kimse bu konularda ağzını bile açamayacaktır.
Munzur Dergisi’nin 34. Sayısında Mehmet Yıldırım arkadaş tanıkları dinleyerek Alu-Usıvu kavgasını yazmıştı. Şimdi Alu veya Usıvu aşiretinin bireyleri Mehmet’i linç mi etmeliler? Tanıklar bu kavgada cesetlerin kulağını kesme, gözünü oyma gibi vakalar yaşandığını anlatıyorlardı. İyi ki Mehmet Yıldırım Qocu aşiretinin kavgalarını yazmamış! Yoksa adamı linç ederlerdi!
Kısaca bu yazı uyduruk bir yazı değil, doğrudan sözlü tarih belgelerine dayanan bir yazıdır. Hikayeyi yanlış algılayan, Dersimliler arasında husumet yaratıp masum ve insani taleplerle yola çıkan bir dergiyi yıpratma kampanyalarına dönüştürmeye çalışan kişileri Dersim’in vicdanına teslim ediyorum.
Bir şey daha ekleyeyim: Mehmet Gülmez de Ali Haydar Koç da çok iyi Kırmancki bilmektedirler. Ama nedense eleştirilerini Türkçe yapmayı tercih etmişlerdir.
Ayrıca, Ali Haydar’a “sıçmak” gibi sözcüklerle yazmayı yakıştıramadım. Yüz yüze tanıştığım bir arkadaş, elinde telefon numaram olduğu halde beni hiç aramamasına da şaşırdım.
Doğan Munzuroğlu